kapıları çalan benim
kapıları birer birer
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler
hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar
yedi yaşında bir kızım
büyümez ölü çocuklar
saçlarım tutuştu önce
gözlerim yandı kavruldu
bir avuç kül oluverdim
külüm havaya savruldu
benim sizden kendim için
hiçbirşey istediğim yok
şeker bile yiyemez ki
kağıt gibi yanan çocuk
çalıyorum kapınızı
teyze, amca bir imza ver
çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
Sayfa 126 - sen benim şarkılarımsın-Nazım HikmetKitabı okudu
Yine bir Mehmed Uzun kitabı ve yine kitabında korkusuz bir şekilde ilmek ilmek işlenmiş konularıyla bir başyapıt.
Başyapıt dememin sebebi Mehmed Uzun'u Mehmed Uzun yapan olayların, mekanların, yaşadığı dönemdeki zorlukların bu kitapta geçiyor olması. Uzun'un diğer kitaplarından farklı olarak bu kitabında hayatının bir kısmını, savunduğu
"Bahar, Yaz, Güz, Kış, Şafak, Gün ve Gece. Kendince ölümcül güçlere sahip Yüce Lordlar tarafından yönetilen Prythian'ın yedi sarayı. Onlara güçlü demek yetmez, çünkü onlar gücün kendisidir."
syf:170
Feyre ailesini geçindirmek için avlanmak zorundadır ve bir gün ormanda karşılaştığı bir yaratığı öldürmek zorunda kalır ama bunun bedelini ödeyeceğinden haberi yoktur. Feyre kendini çocukluğundan beri korkunç hikayelerini dinlediği peri diyarında bulur. Feyrenin bir görevi vardır 50 yıldır Prythian'ın(peri diyarı) üzerinde olan karanlık gölgenin onu ve sevdiklerini yok etmesini önlemek. Yepyeni ve çok sürükleyici bir dünya soluksuz okuyacağınız harika bir fantastik seri 16+ yaştaki kitap sevenlere öneririm:)
Bir döneme damgasını vuran eserlerden “Oblomov”. Ivan Gonçarov’un bu ataleti yüksek, beceriksiz, her türlü değişimden ölesiye korkan toprak sahibi kahramanı, tam da serfliğin ortadan kalktığı ve Rusya’nın hızla gelişen Batı dünyasına yetişebilmek için nasıl değişmesi gerektiğinin tartışıldığı dönemde düşer gündeme. Her ne kadar Gonçarov eserini
Yedi gün dediğin kadar uzun değildi, insanları unutmaya yetmezdi. Ama yıkmaya yeterdi, değerleri, amaçları, sevgileri kül etmeye, baştan sona değiştirmeye yeterdi.
Ben ona, sıkıntılı güz günleri içinde
Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim
Ben ona, gittikçe soğuyan zamanlarda
Sıcak bir sığınak olayım demiştim
Ben ona, sabah olamasam da
Dingin bir ikindiüstü olayım istemiştim
Ben ona, sevgi bir büyük deniz
Ömür bir köpüktür demiştim dalgaların ucunda
Yalnızlıktan acı çekmek de bir itirazdır,
–ben kendim hep “çokluk”dan acı çektim...
___
Akıl almaz derecede erkenden, daha yedi yaşımda, hiçbir insanca sözün bana ulaşmayacağını biliyordum; bu yüzden üzüldüğümü gören var mı hiç? Bugün bile herkese her zamanki gönül alıcı davranıyorum, en aşağı olanlara bile değer veriyorum; bunda bir damla olsun kendini beğenmişlik, gizli bir küçümseme yok. Küçümsediğim kimse farkeder bunu: Yalnızca orada oluşum bile, damarlarında kötü kan akanları öfkelendirir...
Bir insanın büyüklüğünü belli eden bence amor fati’dir;
insanın hiçbir şeyi geçmişte, gelecekte, sonsuza dek başka türlü istememesidir. Zorunluluğu yalnızca katlanmak, hele onu gizlemek yetmez – her türlü ülkücülük zorunluluğa karşı bir aldatmacadır–, iş onu sevmekte...
(Yazgını sevmek-amor fati)