Şimdiki aklım olsa kesinlikle gemi kaptanıyla evlenirdim. Düşünsenize kocanız aylarca yok, kafa rahat. 5-6 ayda bir geliyor. Muhtemelen onda da yeni evli gibi bol sevişme, balayı tadında gezip tozma vs. geçiyor. Evlilikte bıkma, monotonluk diye bir şey söz konusu bile değil. Hep bi özlem vs. olduğu için aşk da bitmez. Size hep prensesler gibi davranır. Yalnız da olsanız (ki bence bu kötü bir şey değil) hesabınıza her ay dolarlar akar (wuhuuuu!) İşte rüya gibi evlilik dedikleri bu olsa gerek. Bu uzak yol kaptanları ideal eş, bunlarla yapılan evlilik ideal evliliktir. Nokta.
Yazıldığı döneme göre oldukça değişik bir Türk Edebiyatı eseridir. Hatta serinin diğerlerine kıyasla bayağı farklı bir eserdir. Bir kere çok cesurca bir girişim. Neden peki.. O dönem yazılan Türk Edebiyatı eserlerini İş Bankası Kültür Yayınları ile okumaya niyet ettim ve seriyi halen okuyorum. Genel itibari ile belli başlı hatlar var ve
Bilinç dışının farklı komplekslerinin bir araya gelmesi tıpkı bir Simya süreci gibi yeni ve beklenmedik bir bilinç oluşumuna neden olur. Buna cesaret etmek büyük iştir. Karşılaştığımız her arketipten bir ders alırız ve öğrendiğimiz bu dersler aşkın işlevi yerine getirir. Benliğin birbiriyle çatışan bölümleri ile yüzleşmek ve onlara bütünlemekle bu aşama işlevi yerine getirilir Bu sayede insan dengeli sağlıklı ve yaratıcı bir kişilik kazanır.
"Bu eserim roman biçiminde bir tarihi belgedir; zaten bence tarih de bir romandır. 1926-1967 yılları arasında Detroit Üniversitesi'nde İngilizce öğretmenliği yapıyordum. Iki-üç bin kadar öğrencisi olan bu Üniversite Cizvit papazları tarafından yönetilmekteydi. Yatılı kısmı yoktu. Romanın kahramanı Maureen Wendall ile o sıralarda
Anadolu’nun bu son ağıtçısı her seferinde ölünün kapıdaki ayakkabılarına bakarak iç geçirdi, rahmetlinin henüz yorgan döşek gezen kokusunu içine çekti, mevtanın elbiselerini kucaklayıp bir yakınından hikayesini dinledi. Ölenin kim olduğunu, neler yaşadığını, hangi zorluklarla büyüdüğünü, neden öldüğünü, hangi muradını tamamlamadığını, içinde hangi
Yazar /#LayıkhanÖzder
Eser /#OÇarşamba
Sayfa /156 #okudumbitti.
Yazarımız Layıkhan Özder Hanım'ın kalemiyle #MahbusunGelini adlı eseri ile tanışmıştım.Bu eser hem hayat hikayeleri ile hemde yazarımızın bu hayatları kaleme alışı ve okuyucuya aktarnası beni çok etkilemiş ve kalemine hayran bırakmıştı.
Kıymetli yazarımızın okuyacağım
Spoiler içerir :)
Oblomovun ailesi soylu bir aile olduğu için küçükken tek başına hiçbir şey yapmasına izin verilmez. Yapacağı her şeyi yanındaki hizmetçiler yapar. Bu onun yetiştirilme tarzı. Kendisi entellektüel, duygusal bir yapıda olmasına rağmen bu alıştığı eylemsizlik onun sosyal ilişkiler kurmasını zorlar. İlk 200 sayfa ştolzun onun
Kitap incelemelerinin yanında çok kitabını okuduğum yazar incelemeleri (araştırmalarım değil yorumlarım doğrultusunda) yapmak mantıklı geldi ve "Okur'uyuz Yazar'ın" adlı bir seri oluşturmak istedim. Bu seriyi de en sevdiğim yazar olan
Peyami Safa'yla başlatıyorum.
Psikolojik tahliller, dış görünüş betimlemeleri ve diyalektik
Eski halimizden farklı olmak için sırtımızda eski halimizden yükleri taşımamak gerekiyor. Yeni bir rüya görmek için eski rüyayı unutmak gerekiyor. Gerçeği görmek istiyorsak da tüm rüyalardan uyanmak gerekiyor.
Dünyalar arasında bir ruh taşıyan Rahibe Siren. MÖ 480 dolaylarında Xanthus, Türkiye'den Likya mezar kabartması.
Ölüm Kapısı
Ölüm anında, insan ruhu ters bir gebelik yolculuğuna başlar, gebelik aşamalarından geçerek bilinçsiz dişil zihnin en derin ilkel köklerine iner ve bu sayede Büyük Ana'nın Dünya Rahmi ile tekrar birleşir. Oradan,
Destek Yayınları’nın felsefe serisinden çıkan bu kitap Özlem Küskü’nün Jung’un eserlerine yönelik bir biyografi ve düşünce derlemesinden oluşmaktadır.
İlk bölümde aslında Jung’un anlayışına ufak bir giriş yaparız. Hep dışardan yakınırız ama biz kimiz? Neyiz? Kendimizi bilmeden nasıl başkalarını bilebiliriz?
Önce kendimize bakmamızı
Düşünüyor insan yazarken- gerçekten bunları benden başka okuyacak kimse var mı diye. Yani laedri olarak gönderebilirim tabii ki her daim dünyaya, ama benim altımda benimle alay etmeden okuyacak, benim yazdığımı bilecek... İşte burada duraksıyor insan. Etrafta başkaları da varken yazmak çok garip değil mi? Sanat sanat içinse yazmak da benim için