2015 yılında semerkant romanı vesilesiyle tanıştım yazar amin maalouf ile. zorunlu olarak okutulan kitap, o yaşa kadar adını duyupta hic arastirmamiş olmanın hüznü ile –ne yazık ki- ömer hayyam ile tanıştırmıştı beni. tabii nizam’ül mülk ile ve de felsefesini sonradan öğreneceğim hasan sabbah ile… doğu’nun limanlarını ilk o zaman duymuştum hocamdan. amin maalouf’un en güzel kitabıymış. şimdi yıl 2020, ancak okuma fırsatı bulabildim. ama tembelliğimden, ama üşengeçliğimden ve de ilgisizliğimden… simdi spoilere gelelim...roman, osmanli bir asilzade olan isyan kitapdar'ı anlatıyor. doğumundan çok önce anlatmaya başlayıp, o ana kadar devam eden bir yaşam öyküsü. babası kitapdarın isyancı kişiliği nedeniyle çocuğuna isyan ismini koymasıyla aslında yaşamı şekilleniyor. babası bir devrim önderi, isyanci bir oğlu olmasını beklerken paris'e doktor olarak gidiyor
aslında olayı burada özetlemeye gerek duymuyorum lakin, okurken incendies filmi de aklıma gelmiyor değil o lübnan da savaş zamanında geçen acıklı bir filmi, bu ise isyanı, özlemi, aşkı, ayrılığı ve kavuşmayı anlatan romandı.