Bütün gece bunları düşündüm. Duvardaki delikten bakmamak için kendimi zor tutuyordum, yaşlı adamın o ürkütücü kahkahası beni bunu yapmaktan alıkoyuyordu. Ertesi gün de zihnim hep bu yaşananlarla meşguldü. Onu görmeden nasıl duracaktım, bilmiyorum? Sonunda, beni saran o korkuya rağmen şarap şişesini aldığım yere geri koymaya karar verdim. Ama perdeyi çekip yüklüğün duvarına baktığımda önümde hayatımı baştanbaşa saran o karanlık kadar boş ve dipsiz bir siyahlık gördüm, ne pencereden ne de delikten eser vardı. O dört köşe delik tamamen doldurulmuş duvarla birleşmiş yok olmuştu. Sanki daha önce hiç var olmamış gibiydi. Tabureyi sağa sola çekeledim, duvarı var gücümle yumrukladım, kulağımı dayadım belki bir şey duyarım diye, elimdeki lambayı duvarın her köşesine dikkatlice tuttum ama en ufak bir delik izi bulamadım. Yumruklarım nafileydi, duvar kurşungeçirmez bir tabaka gibi sapasağlamdı.