Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hira Martı

Hira Martı
@HiraMarti
Gemi ve Yat Tasarımı
Maltepe Üniversitesi
İstanbul
6 okur puanı
Mart 2023 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
İhtiyaçlarına saplanmış bir varlık o kadar çok toplamaya, biriktirmeye, daha fazlasına sahip olmaya odaklanmıştır ki dönüşmek için var olduğunu unutur. Topladıklarını kendi dönüşümüne hizmet edecek şekilde kullanmak yerine, arsızca biriktirip daha fazlasının peşine düşer. Yani arsızlık bir alışkanlığa dönüştüğünde sahip olduklarını kullanmayan sadece biriktiren bir koleksiyoncuya dönüşürsün. “Arsızlığın terbiyesi tükettiğini üretebilmekle başlar, bir organizmayı parazitten ayıran şey de bu üretimdir.”
Reklam
Önyargı
Aeden’in en çok düşünceden düşünceye atlayan ırkıydı insanlar. Bir konuyu tamamlamadan meraklarının sürüklediği diğer konulara sürüklenme eğilimindeydiler. Bu, insanın zihninin daha hızlı gelişmesine neden olan bir özellikken, aynı zamanda diğer ırklarca “insan önyargısı” diye bilinen zayıflığın da temeliydi. Hızlı düşünme ancak kalıplar oluşturarak mümkün olabiliyordu. Ve her kalıp bir önyargıya dönüşebiliyordu. Hızlıca karar vermeye çalışırken kendi önyargı hapishanesinde kalabiliyorlardı insanlar.
İnsan, sevdiği birine duyduğu öfkeyi nefrete çevirmeye çalıştığında, altında ezileceği bir yük alırdı sanki sırtına.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gökyüzünde güneş ve yıldızlar, denizde balık, evde anne, devlette bakan, tarlada ot… bunların hepsi büyük, yaratıcı bir gücün tezahürüdür. Hepimiz bir aileyiz. Her şey ve herkes akraba, birbirlerinin yakını. Kardeşler, arkadaşlar, iş arkadaşları herkes birbirinin yardımcısıdır. Ben senin içindeyim, sen benim içimdesin, biz dünyadayız ve dünya içimizde. Hepimiz biriz. Dünyaya zarar verirseniz, insanlara veya hayvanlara zarar verirseniz kendinize zarar verirsiniz. İşte buna dindarlık denir. Herkese ve her şeye karşı tertemiz, ışıklı, canlı bir sevgi duygusu. Hem dostlara hem düşmanlara. Hem Tanrı’ya hem kurbağalara. Hem Raffaello’ya hem de en basit işçiye.
Sayfa 104Kitabı okudu
… Yöneticiler ne olursa olsun, iyi ya da kötü, kahraman ya da zalim her zaman halklarının bir yansımasıdır. Bunlar halkın ruhunun bir kopyası, kitlelerin üretimidir. Halk nasılsa onlar da öyledir. Bu nedenle uzun zaman önce her ulusun hak ettiği hükümete ve yöneticilere sahip olduğu söylenmiştir.
Reklam
Siz de düşünürseniz, seçme özgürlüğü zannettiğiniz şeyin ekseriyetle ölümlerden ölüm beğenmek olduğunu fark edeceksiniz.
Sayfa 181Kitabı okudu
“… Ben aşkı hayatta en çok ölüme benzetirim… ve insan bir kere ölür.”
Sayfa 137Kitabı okudu
“Geçmez mi? Aşk hiç bitmez mi? Dahası aşk diye bir şey var mıdır?” … “Tanrı gibi düşün, inanıyorsan varolup olmaması pek önemli değildir. Ayrıca en büyük inkârcının da, en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır. Ve elbette ki, aşk da Tanrı da ölümsüzdür.”
Bizden habersiz bir sürü iyilik olurken bizden habersiz olan kötülüklere saplanıp yaşıyorduk belki de hayatımızı. Odaklandığımız her şeyi düşündükçe çoğaltıyor, dünyamız yapıyorduk.
Sayfa 385Kitabı okudu
Ve kişinin kendine yaptığı en büyük yardım, başkasının ihtiyacı olan bir şeyi karşılamasında aracı olabilmekti, çünkü hayat farklı bedenlerde, farklı duygularla aksa da aslında tekti.
Sayfa 239Kitabı okudu
Reklam
Gözbebeği;
İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips şeklinde olan gözbebeğinim çapı, irise gelen ışık miktarına göre değişir. Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini, aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür i, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse görmek istemez. Âşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki âşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka “gözbebeğim” diye hitap edilir.
Sayfa 178Kitabı okudu
… Asıl çocukların derdi olur. Bugün dert diye çektiklerimiz hep o zamanın mirası. Kabuğu soydukça acıyanlar, en çok çocukluk yaraları değil mi?
Sayfa 290Kitabı okudu
… Onu tanıdıkça anladım ki insanları çok sevdiğinden değil, sırf insanlar onu sevsinler diye yardım melekliğine soyunmuştu…
Sayfa 142Kitabı okudu
Her sancının başka bir yarayı hatırlattığı bir dünyada insana ne filmler ne kitaplar ne de diğer insanlar iyi gelebilirdi.
Sayfa 173Kitabı okudu
1960/ İstanbul
… İdare lambasının içindeki gaz yağı gibiydim. Işık sönse ve her şey bitse diyordum içimden ama kendi kendimi üfleyecek güce de sahip değildim. Ne ölü kadar solgundu ışığım ne diri kadar canlı. İdare ediyordum işte.
#oblomov
“… Ne diye hayatını feda etmeni isteyeyim? Sadece kendi işini yapmanı istiyorum. Ancak dürüst olmayan insanlar kendilerinden istenen şeyi yapmamak için istenmeyen ve yapılmayacak fedakârlıklardan söz ederler…”
Sayfa 435Kitabı okudu
Reklam
Bir Çift Hitit Ayakkabısı
1933 yılında, Hitler’in Almaya’da iktidar olmasıyla yükselen faşizm dalgasından Türkiye de etkilenip’ “Ne mutlu Türk yaratılana” sloganları atılırken, Atatürk, “Onuncu Yıl Söy-levi”nin sonunda, Tanrı tarafından seçilen bir ırkın olamayacağını vurgulayan şu anlamlı ve güzel sözü söylemiştir: “Ne mutlu Türküm diyene”…
Sayfa 127Kitabı okudu
Ev
…, dünyanın kendinden ibaret olmadığına ama dünyayı değiştirmeye kendinden başlamak lazım geldiğine inanarak büyümüştü.
Ev
“Doğrusu çift ‘ş’ mi, tek ‘ş’ mi? “Doğrusu tek, güzeli çift. Kırık dökül gülümsedi. “Doğruyla güzel aynı olmuyor değil mi?”
Sayfa 374Kitabı okudu
Hayatına giren herkes, tam da kendisinden öğreneceğin derse en çok ihtiyaç duyduğun anda orta çıkıyor.
Ermiş
Dünyadaki en zengin adamın, en çok şeye sahip olan değil, ihtiyaçları en az olanı olduğunu o zaman anladım.
Boyacı Sandıkları
Bir ağacı geometrik olarak çizmeniz istense, karşınıza çıkacak şekil üçgendir. Eski Türk yazısında da, “kız” sözcüğünün yazılışı üçgen imiyle başlar. Anadolu’da muskaların üçgen biçiminde oluşunun nedeni de koruyan, doğuran, var eden hayat ağacı inancıdır.
Reklam
dönmek
Hatırlayarak ölüyü diriltebileceği gibi, unutarak diriyi öldürebilir insan. Ağılı bir kudret bu, korkunç bir beceri.
Sayfa 109Kitabı okudu
Çıt
Ben onu kaybettim, o beni kaybetti. Sonra biz ayrıldık. Daha doğrusu ayrılmışız. Bir gün baktım, aynı evde iki çocukla, fakat artık birlikte değiliz. Bir zaman bir yerde birbirimizden vazgeçmişiz, bunu da kabullenmişiz. Kamuran koltuğuna çekilmiş, ben mutfağa yerleşmişim. İçimizde öfkeler, kırgınlıklar, alışkanlıklar, sevinçler, birlikte geçmiş koca bir hayat biriktirmişiz. İki kör bıçak gibi birbirimize bilenmiş ama kesmeyi de becerememişiz.