Sanatçı, edebiyatçı yaşadığımız dünyanın sorunları ile ilgili duyarlı olması gayet doğal ama hiçbir derinliği olmayan kahramanlar yaratarak trend olan sorunların bazıları hakkında roman yazmakla yazar olunmuyor. Yazarı görmeden kitabı okusaydım, yeni yazmaya başlayan bir yazarın ilk kitabı olduğunu düşünebilirdim.
Türkiye'de mükemmel demokrasi ve kapitalizm varmış gibi, iktidarı suçlaması gereken yerde esas suçu kapitalizmin üzerine atıyor. Dünyadaki göç sorununun sorumlusu olarak finans sistemini ve kapitalist ülkeleri görüyor, göç etmek zorunda olan toplumlara dair hiçbir eleştiri yok. Kitabın sonundaki röportajda hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bilgilerle komünizm savunuyor, "sosyal adalet" gelsin devletler zenginlerin paralarına vergi adı altında el koysun diyor.
Kitapdaki karakterlerin kendi yaşadıkları sorunların kaynağı olduğunu düşünüyorum. Ait oldukları sınıftan dolayı hiçbir derinlikli konuşma yok. Sadece kalplerinin temiz olduğunu savunarak övünen cahiller gibi. Yazar sabahtan akşama kadar evinde yemek yaparak kocasını bekleyen kadın karakterleri güçlü kadın olarak görüyor.
Kitabın sonundaki röportaj kısmında:
"Zaten dünyayı erkekler bozar, savaş çıkarır, felaketlere neden olur, kadınlar ise hayatı devam ettirir, yaraları sararlar." diyor.
Dünyanın bu halini sorunlu buluyorsak, bundan dolayı sadece bir cinsiyeti sorumlu tutmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.