Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dem

Reklam
Varlığımızın sadece yarısını yaşarız.
Sayfa 321
Adeta yaşamla aramda camdan duvarlar yükseliyordu ve ben camdan bir fanusun içinde oturmuş etrafı izliyor, dışarı çıkmaya yeltenmiyordum bile…
Sayfa 15

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hiç o kadar derin uyumamıştım, tabutta olmak ve ölmek ne demek artık farkındaydım.
Sayfa 75
Yine de yeryüzündeki herkesin topuğu kaşınır; küçük şempanzenin de büyük Aşil’in de
Reklam
“Ben zaten ölü bir adamım,” diye cevapladı. “Yıllardır ölüyüm ben. Bir insan, ölü bir adama nasıl yakın ya da uzak olur ki?”
Sayfa 185
Akbabaların ölüleri yediği kulenin adı: “Sessizlik Kulesi”. Türkiye’yi koca bir “Sessizlik Kulesi” yaptık en sonunda…
Sayfa 20
Hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık Çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber
Sayfa 89
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun sevgim acıyor
Sayfa 86
Bu, elinize bakıp bir sürü yanık izi olduğunu görmek ama nasıl bu hale geldiğini hatırlamamak gibi bir şey. Sinir sisteminiz sağlamsa yanık acı vermelidir.
Sayfa 88
Reklam
O zaman neden dünyayı anahtar deliğinden bakıyormuşçasına görmek? Kendinizden kaçmanız mı? Kendinizden kaçtığınız için mi gözlerinizi kaçırıyorsunuz birbirinizden? “Bana bak” diye bakanlardan. Ve o kadar kötü bakıyorsunuz ki!
Sayfa 181
Benim için doğmayan güneşe pencerelerimi kapatıyorum.
Sayfa 130
Saat geçmek bilmiyordu. Akrep ve yelkovan oldukları yerde kalmışlardı. Kara bir kutunun içinde hapsolmuş zaman, akmayı durdurmuştu. Uyuyanlar için zamanın önemi var mıydı, uykuda olanlar uyanır mıydı bir gün?
Sayfa 95
Şimdi yapacağı tek şey ise güneşin doğuşunu beklemekti. Acı çeken bir beden için olacak en kötü eylemsizlikti bu. Zaman geçtikçe daralıyordu, odaya sığmamaya başlamıştı. Bulunduğu oda mı küçülmüştü yoksa kendisi mi büyümüştü? Kararıyordu oda, güneş doğmak yerine batıyordu
Sayfa 94
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta Her şey naylondandı o kadar Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Sayfa 20
Gece 3’ten sonra sabah olmaz bazen
Sayfa 203
Reklam
Öğleden sonra saat 2’de içmek için bara giden birini biranın 10 lira olması mutlu etmeye yetmez. Mutsuzluğun saati olmaz çünkü. Geceyle gündüzün mutsuzluğu arasında hiçbir fark yoktur. İnsanlar gündüzleri sokaklara saçarken geceleri duvarların arasına sıkıştırırlar mutsuzluklarını. Üzerine perdeler çekerler. Bu yüzden barınmaktan ziyade saklanmak için kullanılan yerdir ev dediğin. Bunları ben değil, serçe parmağım söyledi.
Sayfa 23
Fakat bu ölüler geri dönerse, nasıl bir şekle bürünerek gelirler? Eksik ve sakat bedenlerinden geriye ne kalmış olur? Ne seçerler? Hayalet olan kelle mi yoksa gövde midir? Çok yazık! Ölüm ruhumuza ne yapar? Ona ne tür bir özellik bırakır? Ondan alacak veya ona verecek nesi var? Onu nereye koyar? Bazen yeryüzüne bakmak v e ağlamak için pörtlek gözlerimizi ödünç verir mi?
Sayfa 141
Ölüler ölüdür, özellikle de bunlar. Mezarda iyice zincirlenmişlerdir. Orası kaçılabilen bir hapishane değildir. O zaman, nasıl bu kadar korkabildim. Mezarın kapısı içeriden açılmaz.
Sayfa 81
Ruhumun kaçmak istediği her köşeye süzülüyor, bana hitap edilen tüm sözlere korkunç bir nakarat gibi karışıyor, zindanın iğrenç parmaklıklarına benimle birlikte yapışıyordu; huzursuz uykumu gözetliyor, uyanıkken aklımdan çıkmıyor ve bıçak şeklinde rüyalarıma saplanıyordu.
Sayfa 60
Bu hissi bilirim. Vücut dediğiniz şey size bir tür hapishane gibi gelmeye başlar. Hapishane de değil, nasıl desem, vücudun tamamı, ruhu çok sıkı saran bir dik yakalı kazağa dönüşür. Yırtmak için dayanılmaz bir istek duymaya başlarsınız.
Sayfa 30