Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız.
İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçtılar. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, "birtakım yabancılar beslemek" ti.
Eğleniyorlardi. Yaşıyorlardı. Ve ben, kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil, altında bulunduğumu anlıyordum. Şimdiye kadar zannettigim gibi, kitleden ayrılmanın bir hususiyet, bir fazlalık değil, bir sakatlık demek olduğunu hissediyordum. Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapiyorlar, hayata bir şeyler ilave ediyorlardı. Ben neydim?
Birisiyle zaten yüzde yüz uyum diye bir şey yoktur. Uyumlu yanları birlikte beslemek, güçlendirmek ve uyumsuz yanlardan ders çıkararak büyümek, öğrenmek vardır.
Hayatımdaki herşeyi ve herkesi bana kazandıracağı deneyim için ben seçtim. Hepsinden birşey öğrendim. Hayatımın deneyimlerinden bilgelik kazandım. Hayatıma giren herkesi sevgiyle kucaklıyorum ve affediyorum.