Diğer incelemede söylediğim gibi; elin balı tutsun ağzın balı yesin.
Bu kitapta sadece SSCB'de değil, Almanya'da, Polonya'daydım. Kitap bittiğinde inanılmaz büyük bir boşluğa düştüm. Sanki kitapta konuşan kadınlar bir süredir benim hayatımdaymış ve gitmişler gibi hissettim. Çok kısa sürede onlarla arkadaş olmuştum, biraz açlık hissettiğimde; "Savaşta nasıl dayandılar buna?" diyordum içimden, bir gün çok yürümem icap etti, keyfe keder ama. "Nasıl yürüdüler bu kadar?" dedim. Kitabı okuduğum sırada seyahate çıkmıştım sırt çantam o kadar ağır geliyordu ki askeri teçhizat taşıdığımı hayal bile edemiyordum. Kitapta bir kadının iki yaralıyı ve silahlarını taşıdığını okuduğum bölümde çantam birden hafifledi. Onların anlatımı ve yazarın bana o anlatımları yansıtışı bizzat empati kurmamı sağladı.
Benim bu konudaki naçizane düşüncem; evet insanlar anlatıyor, herkes bir şeyler anlatabilir, hatta insan ruhunu derinden etkilemişse bu kitaptaki kadınlar gibi anlatırken yaşarlar o anı ama insanların anlattıklarını düzgün bir üslupla derleyip aralarından seçim yapmak - özellikle böyle bir dönemin yansıtılması söz konusu ise- büyük bir yetenek.
Günümüzde; anlatmak, bir şeyler söyleyebilmek, hükümete ya da muhalefete küfür etmek, çok kolay. Belki bir mikrofona, kayıt cihazına, yazara değil ama evimizde, televizyon karşında veyahut gazete elimizdeyken. En azından şimdilik bunu yapabiliyoruz...