"öyle kırık bakma bana
caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu........
oyyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu."
"güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz"
Keşke öten kuşları, rüzgar esti mi dalı terk eden yaprakları dinleseydiniz ve unutmayın ki dostlarım, onlar yalnızca daldan ayrıldıkları vakit şarkı söyler!
Bu gölge selinde, akşam gökyüzünde, uzaktan gelen seslerde, ağlamaklı ses uzakta kalıyor. Yalın ses ve ritim uzaklaşıyor, ilahi ezgi siliniyor fakat aklımdan çıkmıyor ve daha fazla seviyorum seni...
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak.
YİNE SANA DAİR
Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
sende uzaklığı
sende, ben, imkânsızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin.
Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum,
fakat asla ümitsizliği değil...
"Güzelliğin yalnızca ürkünç değil, aynı zamanda esrarlı bir şey de olması insanı yıldırıyor. Bu şeytanın Tanrıyla boy ölçüşmesidir; dövüş alanı da kişinin yüreğidir. Dolayısıyla insan ağrıyan yerinden söz eder."
Güzel başladı.
"Terketmedi sevdan beni
Aç kaldım, susuz kaldım
Hayın, karanlıktı gece
Can garip, can suskun
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede
Tütünsüz, uykusuz kaldım
Terketmedi sevdan beni..."