Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gerçi acıma g ö s t e r i l m e l i d i r , ama o n a s a h i p o l m a k t a n kaçınılmalıdır: çünkü mutsuzlar öylesine a p t a l d ı r l a r ki, onların nezdinde acıma göstermek, dünyanın en büyük iyiliğidir. - Belki de mutsuzların bu gereksinimi aptallık ve zihinsel bir eksiklik olarak, felaketi beraberinde getiren bir tür akıl hastalığı olarak (Rochefoucauld da böyle kavramış görünüyor) değil de tümüyle başka ve daha düşündürücü bir şey olarak anlaşıl dığında, bu acıma duygusuna sahip olmak istemeye karşı daha güçlü bir uyarıda bulunulmalıdır. Daha çok kendileri ne acımisın d i y e ağlayıp bağıran ve bu yüzden durumları nın dikkati çekebileceği anı kollayan çocukları gözlemlemek yerinde olur; hastalada ve ruhsal rahatsızlığı olanlarla ilişki içinde yaşandığında bu yakınmaların ve inlemelerin, mutsuzluğun sergilenmesinin, aslında orada bulunanlara a c ı ç e k t i r m e k amacını güdüp gütmediğini sorar insan kendisine: sonra da berikilerin dile getirdiği acıma, zayıflar ve acı çekenler için bir tesellidir, görürler ki tüm zayıflıkianna karşın en azından hala b i r g ü ç l e r i v a r d ı r : a c ı ç e k t i r m e g ü c ü . Mutsuz kişi acıma gösterisinin onun bilincine çıkarttığı bu üstünlük duygusundan bir tür haz elde eder; kendini beğenmişliği kabarır, hala dünyaya acı çektirecek kadar önemli biridir. Dolayısıyla acınma özlemi kendinden haz alma özlemidir, üstelik yakınlarına zarar verme pahasına; kendi özgün benliğini, olanca saygısızlığıyla gösterir insanlara: hiç de Rochefoucauld'nun dediği gibi "aptallığıyla" değil.
Sayfa 45
Yûsuf Sûresi 23. Âyet
Verâvedet-hu-lletî huve fî beytihâ ‘an nefsihi veġallekati-l-ebvâbe vekâlet heyte lek(e)(c) kâle me’âża(A)llâh(i)(s) innehu rabbî ahsene meśvây(e)(s) innehu lâ yuflihu-zzâlimûn(e) Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve "Haydi gel!" dedi. O da "(Hâşâ), Allah'a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!" dedi.
Reklam
KPSS 2024
Yaprak testler. Test kitapları... Her yerde test var. Test görmekten midem bulanıyor artık. Birine bir şey soracak olsam a, b, c, d, e şıklarını da ekliyorum soruya. Az önce yaprak testlerimin arasında bir poşette dün aldığım jelibonlardan 4 tanesini buldum yedim. Oraya ne zaman nasıl koydum o poşeti hatırlamıyorum. Devamını da dershanedeki sınıftan psikolog arkadaşla yemiştik. Test çözerken. Bizim taraflılar (Bulgaristan göçmenleri) böyle zorlayıcı zamanlarda gelen iç sıkıntısına "ufunet" der. Ufunetler içindeyim.... 🥺🥺
5- Unutmak… (Sizce hangi şık?)
a) Hatırlamak bir refleks, unutmak ise bir sanattır. b) Vicdan rahatlığı, masumiyet ve moral konforumuzu garantileyen yeteneğimizdir. c) Hatırlamaya giden kısacık yolda, yerinde saymaktır.
''Beni en çok işin içinden çıkamadığım denklemler bunaltıyordu: a=b'ye ve b=c'ye, o halde a=c'ye. Tanıma göre a, b'den farklıydı; öyleyse bırakın c'yi bir yana, b'ye nasıl olup da eşit olabiliyordu? Eşitlik söz konusu olduğunda hep a=a'ya deniyordu. Bunu anlıyordum ama, a=b bence büyük bir yalan ya da bir üçkağıttı.''
Âişe annemiz ara ara Hatice annemize karşı bazı sözler söylediğinde Efendimiz (s.a.v.) hemen onu uyarır, en hayırlı hanımın Hatice olduğunu nazarlara verirdi. Hatta bir gün Hz. Aişe kendisini kastederek, "Allah sana daha hayırlısını ve daha gencini vermiş!" dediğinde Efendimiz (s.a.v.), "Hayır Aişem hayır... Allah bana ondan daha
Reklam
söz vermişti parçalarımı birleştireceğine ama eskiden olduğumdan daha p a r a m p a r ç a haldeydim, o gittiğinde. - fakat şimdi çatlakların arasında altın var.
Hayata atılırken bütün bir ömrü azami randımanlı kılmak ve onu doğru bir hedefe yöneltmek için ilk lâzıme, üç tanıma keyfiyetidir. Bunlar: a-Kendini tanıma, b-İçinde yaşanılan zaman ve zeminin şartlarını tanıma, c-Umûmi mânâsıyla kaderi ve onun bir parçası olan şahsi kaderimizi kavrama ve tanımadır.
Tüm Cephelerde Çöküş
Mekke Emiri Hüseyin'in oğlu Emir Faysal'a bağlı Araplar, İngilizlere katılmıştı.
Hangi dilimdesiniz acaba ? Kesin 4. dür. :))
Bu ülkenin insanı 4'e ayrılır... 1. Ne Behzat Ç izlemiş ne de Oğuz Atay okumuş grup...Bunlar ülkenin 3/4'ünü oluşturan gruptur.Bunlar, direkt sistemin ve toplumun konformist yünü içindeki iğrenç rahatlığın kanından beslenen "TUTUNANLARDIR" lar. Az çok canlanmıştır gözünüzde...Diğer özellikleri ni sizler ekleyip çıkarabilirsiniz 2. grup/ Behzat Ç izlemiş ama hiç oğuz Atay okumamışlardır...Bunlar tutunanlardan ciddi.biçimde ayrıksıdırlar. Ama henüz bilinçsel ve devrimsel içsel aydınlanmanın ışığından uzaktırlar. Oturulur sohbet edilir kişilerdir. Topluma s.ktir çalışa yakındırlar ama biraz kafaları karışık biraz da göbekleri hala sisteme.ve topluma bağlıdır. Kurtuluşları vardır ama olmadan ölenleri de çoktur... 3. grup / Oğuz Atay okumuş ama behzat Ç izlememiş...Böyle.bir.durum.olamaz. Oğuz Atay okumuş bir beyin behzat Ç'yi izlememişlik yapmaz/yapamaz... 4..grup ise.hem Behzat izlemiş hem de Oğuz Atay okumuştur. Bunlar ne topluma ne sisteme.ne de kendilerine "Tutunamayanlar"lardan oluşur. Özellikleri ise bireysel ve bilinçsel "Nirvana" düzeyindedirler. Sayıları çok azdır. Sonları intihardır.genellikle...[T/ily/a]
Reklam
4- ihtimaller… (Sizce hangi şık?)
a) Her adımda çoğalır. b) İhtimal diye bir şey yoktur. c) Her adımda azalır.
Tarihimizdeki dönemlerin ilki, Allah'ın Mekke'ye kendi içlerinden birisini elçi olarak göndermesi üzerine İslam güneşinin doğmasıyla başlamıştır. Allah (c) ona tevhide, ahirete imana ve ilahi mesaja uygun bir insani hayatı inşa etmesini emretmiştir. Bu büyük adam, Mekke-i Mükerreme'de on üç yıl aralıksız Allah'ın kullarına çağrıda bulunmuştur ve bu çağrıyı sadece dili ile yapmamıştır. Bilakis onun bu çağrısı, örnek şahsi hayatı ile ilgili bütün işlerde, İslam'ın övdüğü ideal insan profili, İslam ile birlikte neşet eden güzel ahlak ile toplumsal hayattaki bütün statülerinde vücut bulmuştur. İslam'ın öngördüğü hayat ve dünya hayatında olması gereken her şey, Allah'ı ilah olarak ve İslam'ı din olarak kabul etmeye bağlıdır. Elçi (s)'nin davet ettiği her şey, onun pratik hayatında gözle görülür bir şekilde uygulamaya geçmiştir.
240 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Bir insanın kendisini, kendi sürecini, kendi yolculuğunu unutması kadar dramatik bir şey yoktur. Yaratıcısına değer vermemiş, hayatında O'nu hep arkaya atmış, göz ardı etmiş, umursamamış; kendisine hayat bahşeden Zat ile ilişkisini barışık tutmak ve O'nu sevip saymak için gayret etmemiş; dolayısıyla böyle bir farkındalıktan uzaklaşmış kimselere Cenâb-ı Hak kendilerini unutturuyor.İrade sahibi olan insan, geleceğine kendisi karar verebilen varlıktır. Asıl mesele, bu sınırlı ve sorumlu aralıktaki insanın, Yüce Yaradan'a karşı sevgi ve saygıyla mı, yoksa O'nu (c.c.) umursamadan mı hayatına devam ettiğidir. Hayat, hep akan yanıyla kaybettiğimiz zamandır. Ve biz o zamanın içerisine deneyimlememiz gerekenleri yeterince eklediysek süreci doğru değerlen- dirdik, değilse fırsat elden kaçıyor demektir. ...Arka kapaktan.. Biz şu anda o günlerdeyiz ama ne yazık ki herkes mümin değil. Neden? Cevap çok basit: Çünkü adım atmamanın önündeki engel, "görememek" değil. Bilgi eksikliği değil. Bu dün de böyleydi, önceki gün de böyleydi, Orta Çağ'da da böyleydi, Hz. Nuh (a.s.) zamanında da böyleydi, Hz. Adem (a.s.) zamanında da böyleydi. Yaratıcı'nın varlığını itiraf edip adım atmanın önündeki engel; O'nun büyüklüğünü dile getirip O'na saygı duymaktan kaçınmak ve böylece büyüklenmektir. ...Syf 226
Kendini Unutma
Kendini UnutmaHalis Aydemir · İnsan Yayınları · 0125 okunma
Geçip gitmiş olan karanlık yüzyıllarda bir yerlerde,ne görülebilen ne de tutulabilen ve hepsinden daha gerekli bir alet icat etmişlerdi.Konuşmayı öğrenmişler, böylelikle Zaman'a karşı ilk büyük zaferlerini kazanmışlardı.
131- İşte böylece, haksız yere, halkı gafil şehirleri Rabbin (Peygamber göndermeden) helâk etmez.(En'âm Sûresi 131. Âyet) Allah'ın (c.c) peygamber göndermesinin sebebi, bir milleti, bir şehir halkının zulmederek helak etmemek içindir. Onları peygamberlerden gafil olduğu halde zulmederek helak etmemesi içindir. Yani Allah zalim değildir. Eğer peygamberler göndermeden bir şehri helak etmiş olsa, o zaman derlerdi ki, Yarabbi biz seni nerden bilelim ki, senin kitabın gelmedi ki, peygamberin yol göstermedi diyerek bir mazeret bildirebilirlerdi. Rabbim onlar gafil olup, gafil iken yani peygamberlerden habersiz iken, helak edipte, zulümle helak etmek dilemedi. Yani peygamber gönderdi, onların mazeretleri de ortadan kalktı. Tarih boyunca, Hz. Adem'den peygamber efendimize gelinceye kadar Allah (c.c) her topluma peygamber gönderdiğini "Her millete, her şehre Rabbin bir peygamber gönderdi" ayetiyle işaret ediyor. "(Ra'd 7, Şuara 208) Allah her ümmete peygamberi mutlaka göndermiştir. Şu mesajla göndermiştir ki; Allah'a ibadet ediniz, tağuttan kaçınınız." Allah (c.c). "Biz peygamber göndermediği- miz hiçbir topluma azap etmeyiz" diyor Bu 131. ayet-i kerime de bu ayetlerin manasını ifade etmiş oluyor.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.