Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mustafa Kemal Paşa'nın koruma polisliğini de yapan Ahmet Rasih Tayşi İzmir'de görevli iken Eşrefpaşa Camisi'nin hemen altındaki küçük bir dükkânda süt, yoğurt, çökelek satan Melâmî şeyhi Ömer Dağdaş Efendi'yi (öl. 1960) takiple vazifelendirilmiş. Ve bir hikâye başlamış. Gelin bundan sonrasını oğlunun hatıratından takip edelim: “[Bergama'dan göçüp İzmir'e) Eşrefpaşa'nın merkezine yeni gelen bu yabancı adam Emniyet'in dikkatini çekmiş. Onu takiple ve hakkında bilgi toplamakla babamı görevlendirmişler. Babam arada bir Ömer Efendi'nin dükkânına uğrayıp alışveriş bahanesiyle sohbet ediyormuş. İlk başlarda maksadı kendisine verilen görevi yerine getirmekmiş. Ama zamanla işin rengi değişmiş, Ömer Efendi babamı kendisine bendetmiş [daha sonra halifesi de olmuş). Zamanla babamın Ömer Efendi hakkında Emniyet'e yazdığı raporlardan pek bir şey çıkmadığı anlaşılınca babamın yakından tanıdığı İstanbullu başkomiser Şevket Erol bey Ömer Efendi'yi takiple görevlendirilmiş. Ama o da Ömer Efendi'nin cazibesine tutulup intisap etmiş. Bir süre sonra Emniyet onu da vazifeden alıp yerine Kantarcılar Karakolu başkomiseri Arhavili Ali Rıza Limoncuoğlu'nu getirmiş. Ömer Efendi Ali Rıza amcaya da çengelini takmış, o da kısa zaman içinde intisap etmiş”.
Hayat kısa, durma bir adam sev... Rakısı susuz, sevdası sonsuz olsun. Hüznü Neşet Ertaş’a, hasreti Turan Engin’e, isyanı Ahmet Kaya’ya benzesin. Gelişi adam gibi, gidişi adam gibi olsun. Sarılsın sana, sen cenneti gör ölmeden. Sevişsin seninle, sen şiir ol, şarkı ol kendine. Boynuna dudak izini bırak. hangi adrese giderse gitsin, kapıyı açan sen ol. Kandilsen alevin, kalemsen öykün, sandalsan kıyın olsun.
Reklam
Tanrılar kimi fark ederlerse yok ediyorlar. Küçük ol… Böylece yücelerin hasetinden korunursun.
Sen hiç istemedin ki dostum! İstemek nedir bilmedin ki! Hiç tutulmadın sen! Tutkuların için ölmedin ki! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun! Sen hiç olmadın ki! Evet, olmadın, çünkü sen hiç ölmedin! Ölecek kadar istemedin, ölümün pahasına istemedin, ölümüne istemedin! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun. Oysa ne öldün ne oldun. Çünkü sen istemedin; isteğini, istediğini aslında dile bile getirmedin. Öyle Ya, bir kere dile getirseydin , olurdun, bir kez adam gibi aklından geçirseydin hemen orda olmuş ve ölmüş idin. Sen hiç istemedin ki dostum! İstemesini bilmedin, istemek nedir bilmedin! Çünkü sen ol deyince olduranı hiç tanımadın!!
Râm ol bana, ruhun yeni bir âleme girsin... Yazmış kaderin: Aşkına ömrümce esirsin! Aklınla, şuurunla hayalinle bilirsin: Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Üç Gözlü Kuzgun
"Sen gerçekten bir karga mısın?" diye soru Bran. Ya sen gerçekten düşüyor musun? diye sordu karga "Bu yalnızca bir rüya," dedi Bran. Rüya mı? diye sordu karga. "Yere çarptığında uyanacağım" dedi Bran, kuşa. Yere çarptığında öleceksin, dedi karga. Gözlerini kapadı ve ağlamaya başladı. Sana söyledim. Tek çözüm uçmak, ağlamak değil. Hem ne kadar zor olabilir ki? Ben yapabiliyorum. "Senin kanatların var," Belki seninde vardır, bazı kanatların farklı biçimleri vardır. "Düşüyorum" Her uçuş, düşüşle başlar, dedi karga. Aşağı bak. "Korkuyorum..." AŞAĞI BAK! Bran aşağı baktı. Artık biliyorsun, dedi omzuna oturan karga. Neden yaşamak zorunda olduğunu artık biliyorsun. Bran, "Neden?" dedi anlamayarak. Düşüyordu. Çünkü kış geliyor. "Bir adam korkusuna rağmen cesur olamaz mı?" dediğini duydu kendi sesinin. Ve babası cevap verdi. " Bir adamın gerçekten cesur olabileceği tek andır korktuğu an. " Şimdi Bran, dedi karga aceleyle. Seçimini yap. Uç ya da öl. Ölüm çığlıklar atarak ona doğru geliyordu Bran kollarını açtı ve UÇTU.
Reklam
188 syf.
8/10 puan verdi
·
32 saatte okudu
Simyacı romanı 1988 yılında yayınlanmıştır. Brezilyalı yazar Paulo Coelho (1947) tarafından yazılan eser, dünyada en çok okunan eserler listesine girmiştir. Eserin konusuna gelecek olursak; Seyyah olmak isteyen Santiago, babasının rahip ol teklifine karşın en çok seyahati çobanların yaptığına inandığı için çoban olmak istemiştir. Sürüsünü otlatırken dinlendiğinde sık sık aynı rüyayı gören Santiago, rüyasını yaşlı bir adama anlatmış ve yaşlı adam da onun bir yolculuğa çıkması gerektiğini söylemiştir. Santiago'nun çıktığı bu yolculukta başından bir dizi olaylar geçmiştir. Bir nevi Santiago, kişisel menkıbesini yaşamıştır. Bu eseri yaklaşık üç yıl önce okumuş ve hayatımda okuduğum en berbat kitaplardan biri olarak değerlendirmiştim. Ama bu seferki okumamda bana düşündürdükleri, hissettirdikleri çok çok başkaydı. Demekki gerçekten de her kitabın bir zamanı varmış. Neredeyse hepimizin bir konfor alanı var ve o alanımızdan çıkmaya cesaret edemeyiz. Aslında çıkarsak yeni ufuklara, yeni tecrübelere atılma şansımız çok fazla ama ne yazıkki tercih etmiyoruz. Santiago ise koyunlarıyla mutlu olmasına rağmen, merak duygusuna yenik düşüp rüyasının peşinden gitti ve kendi hazinesini buldu. Akıcı ve güzel olan bu kitabı okuyun okutturun. Keyifli okumalar dilerim...
Simyacı
SimyacıPaulo Coelho · Can Yayınları · 2023206,4bin okunma
Theatre
(kül sokağı sakinleri) yüksek bi ses patladı kulağında. -----heeeyy, kime diyorum ulan! kaybolun burdan..-----ben sana git demedim mi. bir huyu vardı---- denilenin her zaman aksini yapan. -------gitmez! gitmedi tabi. bir tanesinde sustalı bıçak. kof, genelde yüreği olmaz bunların. köprünün başını mesken tutmuşlar. haraç istiyor da aga canını
Silahını Öpen Adam
Kırlangıç Adam, “Ah… ama uzaklaşıyordun. Ne yapmak istiyor olursan ol, aradaki fark sadece kelimelerde. Ona doğru gitmek benden uzaklaşmak demek. Birini söylüyor olmamız sadece bir dil oyunu.”
Reklam
İnsanlardan sakınma, açıksözlü ol! Sakınmak, zayıfın silahıdır. Güçlülerin korkacak bir şeyleri yoktur. Kurtlardan kaçar gibi insandan kaçmakla onu adam edemezsin. Onun için her zaman açıksözlü ol
• ANNELER ve KUDÜSLER | Nuri Pakdil •
Tûr Dağı'nı yaşa Ki bilesin nerde Kudüs Ben Kudüs'ü kol saati gibi taşıyorum Ayarlanmadan Kudüs'e Boşuna vakit geçirirsin Buz tutar Gözün görmez olur Gel Anne ol Çünkü anne Bir çocuktan bir Kudüs yapar Adam baba olunca İçinde bir Kudüs canlanır Yürü kardeşim Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin.
Sayfa 9
Amiral Webb, damat Ferit hakkında...
İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb, 11 Mart 1919 günü Londra'ya gönderdiği iletisinde yeni kurulan Damat Ferit Hükümeti için "düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı hükümet" nitele- mesini yapıyordu. Hatta bu hükümetin "İngiliz isteklerine uyum de- recesinin hayli mahcup edici (utandırıcı) olduğunu", sadrazamın "her valiye bir İngiliz danışman atamak istediğini", bu önerinin "ilginç ol- duğunu" belirtiyordu. Tutuklamalar konusunda ise şöyle yazıyordu: "Yeni hükümet, övünülecek bir çabayla yeniden tutuklamalara başladı. İtaatli bir ata fazla antrenman yaptırıyoruz. Daha fazla adam tutuklar- sak bu hükümet istifa eder. Daha iyisini de bulamayız. Başbakan her bir valiye bir İngiliz danışman atamak istiyor. Bizi mahcup ediyor.""
Oğuz menkıbesi, Uygurca bir metinde,
Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk günde büyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürü­sü güder, beygire
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.