Bu kurumda çalışmak birçok şeyi tecrübe etmeme olanak sağlarken birçok şeyi gözlemlemem için bir film sahnesi de oldu.
Birçok ebeveyn gördüm bir çok aile…
Çocuklarını içten bir şekilde destekleyen hayat kadını da gördüm. Mal mülk içinde çocuklarını öksüz yetim bırakmış anne babalar da. “Kurumda kalırsan” koşuluyla ikna edilmiş çocuklar gördüm.
》Eserlerinde hem İstanbul'un saray ve köşk yaşamındaki bilinmezleri hem de Anadolu'nun derinliklerinde unutulmuş insanı ortak paydada buluşturmayı bilen yazarımız Reşat Nuri yine bana nostaljik bir yolculuk yaptıran bir kitap yazmış.
》İlk kez öykü okudum kendisinden. 1917 yılında kaleme almış. Halit Ziya Uşaklıgil'in eserlerinden
“Yerli yersiz hasta olurdu bu çocuk ve her hastalandığında dede, anneanne, anne hep birlikte gözyaşı dökerlerdi, bol miktarda, özellikle de resmi bir babası olmadığı için. Aile içinde gayrimeşru durumlardan en çok bu tür zamanlarda etkilenilir.”
Suzan Defter ile olmuştu. Resim yapmayı seven biri olarak, ne zaman bir müzede muhteşem bir sanat eseri ile göz göze gelsem “ asla büyük ustalar kadar iyi olamayacağım” diye geçiririm içimden. Ve yine yazmayı seven biri olarak Ayfer Tunç’un kalemi karşısında her seferinde aynı kırık duyguya kapılıyorum; asla büyük ustalar kadar
Bitti.
Oysa yıllar sonra bir kitaba bitme diye yalvarmak istedim.
Elime aldığım ilk günü hatırlıyorum, nasıl da korkutmuştu gözümü, hatta grupla okursak daha kolay biter düşüncesiyle bir okuma grubu oluşturmuştum. Kitap içine öyle çekti ki, hangi şartlar altında olursak olalım okurmuşuz meğer...
"... kitaplara giderek daha fazla
Tanrıların ve ölümlülerin çağı
Tanrıların yalnız yaşadığı çağ ile insan ilişkilerine ilahi müdahalenin sınırlı olduğu çağ arasında köprü kurma, tanrıların ve ölümlülerin birlikte hareket ettiği bir geçiş çağıydı.
.
Bunlar, grupların daha sonra olduğundan daha özgürce karıştığı dünyanın ilk günleriydi.
.
Bu masalların çoğu daha sonra
Ramazan-ı Şerif ayı içerisinde her gün farklı bir konu ile manevi yolculuk yaptıran bu kitap muhteviyat olarak bildiğim konuları ele alsa da "Ettekraru Ahsen" kabilinden Ramazan-ı Şerif ayı içerisinde bana yol arkadaşı oldu.
Kitabın içeriğinde Ramazan-ı Şerif'in her günü için farklı bir konu belirlenmiş ve o konu çerçevesinde kısa ve öz bilgiler verilmiş. Genel olarak güzel olsa da çok kapsamlı bir kitap değil. Lakin başlangıç seviyesinde olanlar için anlaşılır bir kitap olduğunu düşünüyorum. Özellikle konu sonlarında ki dua bölümleri benim çok hoşuma gitti.
Kitabı okurken aklıma şöyle bir fikir de geldi. Bu kitap ile 3 aylar içerisinde özellikle çocukların katılımıyla aile etkinliği yapılabilir, her bölümün sonunda ki duaları ezberleme yarışı yapılarak çocuklar arasında eğlenceli bir Ramazan etkinliği yapılabilir. (Hatta bu husus not alındı kendi adıma :))
Ömrümüz var ise seneye Ramazan-ı Şerif ayında da bu kitabı tekrar gözden geçirmeye niyet ediyor ve kitap ile tanışmama vesile olan
Tâhir hocama teşekkür ediyorum.
Herkes okumalı, içinde ki bilgiler ile amil olmaya, yaşamaya gayret etmeli.
Çünkü Ramazan biraz da yaşamaktır. Bir ay yaşamak, Onbir ay yaşatmaktır...
Sıradan günlerin birinde sıradan insanların yaşadığı bir şehirde birbirini hiç tanımayan iki insanın kaderi bir anda kesişiverir. Ya da birkaç insanın kaderi. Peki bu insanları milyonlarca hatta milyarlarca insan arasinda bir araya getiren güç nedir? Uzun zamandır zihnimi kurcalayan bir soru bu. Cevabını biliyorsanız söyleyin ya hu. Bizim sosyal
Kızımla birlikte okuduğumuz ilk Behiç AK kitabımızdı. Kızım beğendiğini söyledi. Sadece çocukların değil anne babaların da okuması gereken bir kitap bence. Kendi ellerimizle çocuklarımızı teslim ettiğimiz teknolojiden tekrar onları kurtarmak için verilen çabaları güzel bir şekilde anlatmış.
Ânı yaşamak ve hissetmek yerine, o ânı teknolojik araçlarla kaydedip arşivleyen Sude’nin sanal dünyaya tutkusunu anlatan roman, ilginç karakterleriyle de dikkat çekiyor. Yazar, desenleriyle etkileyici bu romanında, bir yandan çocukların doğadan kopması üzerine, bir yandan da dijital ilişkiler nedeniyle değişen aile ve arkadaşlık ilişkileri üzerine düşündürüyor. Çocukların, içine doğdukları dijital ortamlara ilişkin farkındalık kazanmalarını sağlayan roman, günümüz dünyasını anlamaya ve gelecek için öngörülerde bulunmaya davet ediyor. Her yaştan okur için keyifli bir okuma ve mizah dolu desenleriyle keşif dolu bir yolculuk.
Pantomimci babasının ve avukat annesinin yoğun iş yaşamları, Sude’nin ailesiyle paylaştığı saatleri iyice azaltmıştır. Arkadaşının önerisiyle bir tablet bilgisayar edinen Sude, kısa bir süre içinde, sanal dünyanın parçası olup çıkar. Sıkılmadan oyalanıyor, üstelik her an ulaşılabiliyor diye, onun yeni ilgisini önce olumlu bulan ailesi, zamanla Sude’nin aşırı tutkusundan endişelenmeye başlar. Annesi kızını “kurtarma” operasyonuna girişir. Sude dijital labirentten kurtulabilecek midir?..
Önemli Bulduğum Bazı Kavramlar (Bilmek Ve Olmak adlı kitabımdan alıntıdır)
Bir insanın kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi için bazı kavramları ve olguları bilmesini zorunlu görüyorum. Bunlardan bazılarını aşağıda açıklıyorum.
Özbilinç: özbilinç en genel anlamıyla kişinin kendi duygu düşünce ve davranışlarından haberdar olma halidir.
Kralların Yolu uzun soluklu bir yolculuk olacak Fırtınaışığı Arşivi'nin ilk kitabı. Pek çok karakter var ve bu karakterlerin bir araya gelmesi, aralarında bağlantı kurulması da zaman alacak. Yine bu pek çok karakterin hikâyesini ayrı ayrı okuyoruz ve bu süreçte diğer Sanderson kitaplarına nazaran beni çok şaşırtan bir şey yaşadım. İyi yönüyle kötü yönüyle Sanderson karakterlerine çok hızlı bağlanır, en kötü geliyor gelmekte olan der seveceğimi hissederdim. Bu kitapta ise Kaladin ve Syl hariç bu söz konusu olmadı. Shallan ve Jasnah'ı da sevdim gerçi. Diğer karakterlerin -çok heyecanlı olduğum Dalinar dahil- bölümlerinde ise Kaladin ya da Shallan bölümüne kaç sayfa kaldı diye yokluyordum. Bunun nedeni de karakter hikayesi. Diğerlerinin ne yaptıklarını umursayacağım bir vaatleri yoktu. (bir de ölmeyecek biliyorum ama elimde olsa Renarin'i hiç durmam öldürürdüm fsdfsd mesela bu tepkiyi kendimden hiç beklemiyordum. Halbuki ben severim bu tarz aile içinde farklı, zayıf kalan karakterleri.)
Kurguya geniş perspektifte bakarsam bence kurguda da aynı vaatsizlik var. 632 sayfa ile kitabın yarısından fazlası bitmiş oldu, henüz bir hedefe kitlenmedik. Bir savaş alanında, Harap Ovalar'da olduğumuz için dünyası da belli belirsiz. Bu eksikliği mümkün olduğunca Shallan ve Jasnah dolduruyor.
Sadece yazarı tanımam, seriye ilişkin çoook fazla bilgi sahibi olmam sebebiyle hepsi zamanla oturacak düşüncesiyle okurken rahattım. Bu daha kitabın ilk yarısı. 2. yarıyı da okuyunca düşüncelerim, hislerim netleşecektir.
"ZAMANSIZ"
Nerede ve hangi zamanda yaşıyorum ben? Yoksa o zaman ile bu zamanın arasında kalmış bir zamansız mıyım?
Eski zamanların İstanbul'una bir yolculuk yapmayı kim istemez ki? Değişen dünya, değişen insan, hızla ilerleyen teknoloji, bilim, yapay zeka vs.hayatımızı bir nebze kolaylaştırsa da iyiye, güzele dair ne varsa götürdü