Aman Türkiye'deki müslümanları,
CİHAD'lauyandırmayın!
O Çanakkale'den sonra...
Küllenmiş...
Değiştirilmiş...
Uyutulmuş...
Okul sıralarında,
Yirmi beş sene okutulup da...
“La İlahe İllallah Muhammedun Resulullah”ın manasını,
Öğrenemeden mezun olan...
Ama mühendis olan...
Öğrenemeden mezun olan...
Ama Şehadeti bilmeyen...
Efendim...
Bir binayı yaparken betonundan,demirinden çalan...
Yüreğinde;
Allah korkusu olmayan!
Yüreğinde;
Peygamber aşkı olmayan!
Bir toplum inşa edin...
Kimliklerinde İslam yazsın...
Ama ruhlarında ŞEHADET olmasın!
Cihad olmasın!
Uyuşturun o toplumu!
Diye;
Bir TOPLUM inşa ettiler!..
Erenlere vardım: Çok sevdim sizi dedim;
Hani ya ispâtı dediler...
Aşkın ateşine yandım dedim;
Dumanın çok hani nerde külün dediler...
Dertlendim derman istedim;
Allah derdini artırsın dediler...
Rune ve poppy beni o kadar ağlattınız o kadar üzdünüz ki ağlamaktan içim dışıma çıktı kitap bitti bir süre duvarı izledim kendime gelemedim
Rune ve poppy rune norveçten abd’ye geldiği gün beri 5 yaşında tanışıp önce arkadaş olmuş sonra arkadaştan daha fazlası olduklarını fark etmişlerdir 10 yılı birlikte geçirdikten sonra 15 yaşında rune norveç’e geri dönmek zorunda kalmış ve neredeyse 2 yıl gelmemiştir poppy ile 2 yıl içerisinde sürekli görüşüp konuşurlarken poppy bir anda iletişimi kopartmıştır rune poppy’e kızarken geri döndüğünde omu bekleyen gerçek bambaşkadır bir de öpücük kavanozu var büyükkeannesinden poppy’e kalan ve öpücüklerle dolması gereken olaylar olaylar
Gerçekten uzun zamandır bir kitaba bu kadar ağlamamıştım cidden abartılıyor sanıyordun ama yanılmışım onlar öpücükle kavanozu doldururken benim de gözyaşlarım doldurdu kavanozu umarım hepiniz bu kitapla tanışırsınız poppy ve rune’un bize anlatacak ve öğretecek çok şeyi var
Muhterem dostlar “Ekmeden biçmek!” diye bir söz var. Ne ekersen onu biçersin! Ekmediysen ne biçeceksin! Maalesef insanımız çalışmıyor, okumuyor.
Birinci yaşanmış hikâye
Köyde çalışırken 3”- 4 kişi bir arkadaşın buğday tarlasına çalışmaya gitmiştik. Biçilen buğdayları toplayıp traktörle harmana getiriyorduk. Hava çok sıcaktı. Baktım arkadaşlar
"Mina'nın suçu nedir?" diye sordu. Aldığı cevap "Aman efendim o tescilli komünisttir" oldu. Bir anda parladı. "O komünist filan değildir! Bu rezil memlekette hâlâ sosyal adalete ve gerçek eşitliğe inanan bir budaladır! Benden daha iyi mi bileceksiniz? Benim kızımdır o!"
Efendim astrolog Jane Bowles meditations for Woman who spend too much( çok harcayan kadınlar için meditasyon) adlı kitabında burçların alışveriş alışkanlıklarını inceliyormuş. Yazıda 12 burca mensup olanların alışkanlıkları yer alıyor. işte Bunlardan bazıları: Koç: Spor arabalardan spa üyeliklerine, Pahalı olan her şey koç burcunun ilgisini çeker. güzellik salonlarına üyelikler, sanat eserleri, spor ve şık giyim, seyahat paketleri. Koç burcu alışverişte sınır tanımaz Bowles nasihat ediyor: bütçenizi iyi hesaplayın, altından kalkamayacağınız borçlara girmeyin.
Ne nasihat ama! Burçların hepsini saymaya yerimiz yok. Görüldüğü üzere Sayın Bowles pahalı ürünleri burclara göre dağıtıvermiş. araya ufak ayrıntılar koymuş, Aman fazla harcamayın demiş. Yahu bunu bir parkta "Hanımm, uzat elini de bir falına bakayım" diyen şalvarlı,Roman kardeşimiz de söyler yani, hem de süsleyerek. Ayrıca şurası garip değil mi?
Dünyada her ferdin bir burcu var ama Yozgat'ın Şefaatli ilçesinin bir köyündeki Koç burcuna dahil kadınımız hangi AVM'ye gidip antika seçecek, işte burası meçhul Aslında pek de meçhul değil. Bu sayfanın Hedef kitlesi malum. Zaten sayfanın altında bir AVM'nin ilanı var: "Yıldızlar" kesişiyor! "Burcunuza göre alışveriş rehberi" diyor. Anlayın artık.
Eskiler bu fal merakını boşa çıkarmak için harika bir söz üretmiş "fala inanma, falsız kalma." Sıfıra sıfır elde var sıfır.
Harp meydanı. Orada, yüz elli kişinin bir anda berhava olması. Orada, ufka bakan bir çift güzel gözün bir anda kararması, delinmesi, kan püskürmesi. Orada, dimdik dururken yere çöküşler. Orada, haykırışların en samimileri. Orada, bir anayı hıçkırtacak bir gülle. Orada, dibi kurumuş bir matara ağzına yapışan çatlak dudakların karı ve sevgili dudaklarını özdeyişi. Orada, ölüm, her saniye kulak dibinde vızıldar. Aman efendim diyor Kâmil, aman, ben anlatamam.Başını sallıyor, sallıyor, kaç kere tekrarlıyor. Harp... Harp bu... Harp.
Harp.
— Dehşet!
-Sevgili karıcığım sana mesut, hayırlı, uzun yıllar dilerim.
+Niçin doğum günümü kutlamadın ?
-Aman efendim, sizin mezara yaklaştığınızı nasıl kutlarım...
Hayır efendiciğim, hayır... Ölünün diri akrabasından istediği mezarlarda değil, ayrılık acısının sonu gelmez bir samimiyetle, dostlarının kederli ve hürmetli kalplerinde gömülü kalmaktır.
Nalıncı Baba
Padişahın İşi Ne!
Murad Han (III. Murad) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah.
- Hayır mı şer mi
Mâzinin İstanbul’u... İnsanlar bir eşkıyanın elinden illallah etmiş. Son çare, ârif bir zâta diyorlar ki; “Efendim bir de siz nasihat etseniz” O zât eşkıyanın kulağına bir cümle söylüyor, adam bir tesbih gibi yere yığılıp kalıyor. Aman efendim diyorlar, ne dediniz ki böyle oldu? Ârif mahcup: “Allah’tan kork!” dedim, hepsi bu.
Allah’tan kork! Hepimizin bildiği, hepimizin kolaylıkla ifade edebileceği, çok basit, iki kelimeden oluşan bir cümle bu. Asıl olan dudaktan dökülen sözler olsaydı her birimiz bu cümleyi bir günahkâra söyler ve onu günahından vazgeçirebilirdik. Ama asıl olan söz değil sözün döküldüğü dudak, dahası o dudağın kendisine bir yol bularak kıpırdadığı kalp...