Ben sevemedim. Kitap okumak da bir zevk işi, herkes aynı tarzdan hoşlanacak diye bir şey yok. Veya biri çok beğendi diye bir kitabın aslında şaheser kabul edilmediği gibi; öteki beğenmedi diye de bir kitabı listenizden çıkarmamalısınız. Ben sevemedim çünkü gerçekten böyle doğa üstü kurgulardan pek hoşlanmıyorum. Benim için filmlerde de hakeza aynı olay mevcut.
İsmi "Hayalin Derinliklerinde"olan kitabin derinliklerine ben pek inemedim. Paçaları sıvadım, içerisinde iki üç adım ilerledim, bir kuyuyla karşılaştım, az eğildim, başımı aşağı sarkıttım ama yok ancak bu kadar oldu. Dilerim diğer okuyucular kitabın derinliklerine inip vay be ne kitaptı ya diyebilirler. Çünkü ben güzel olduğuna inanıyorum ve kendimi bu konuda eksik görüyorum. Anlamamak değil benim zorum, mantığa aykırı bulmak. Çok mu gerçekçi bir insanım acaba?
Kitaptan biraz bahsetme konusuna gelirsek Raci isimli ana karakterimiz mezarlıkta aynalı diye bir zat ile tanışıyor. Ardından manevi alemlerde gezintiler başlıyor. Kitabı okuyacakları çok şey bekliyor. Buda'lar, Zerdüşt'ler, Hürmüz Ehrimen'ler, Kaf Dağları oo neler neler. Her manevi gezintide farklı mesajlar var, anlayabilene. Felsefi bir boyut, tasavvufi bakış açısı... Okuyun bence, ben okuduğuma pişman olmadım ama biraz zor bitirdim çünkü beni sarmadı. Eğer bir kitabı yarım bırakma fobiniz varsa sarmayan kitabın size neler hissettirdiğini az çok bilirsiniz. Bu sebeple ben bu kitabı bir süre gözümün göremeyeceği yere kaldırmak istiyorum. Ama sonra söz, barışacağız. Keyifli okumalar :)
A’mâk-ı HayalFilibeli Ahmed Hilmi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202116,7bin okunma
‘Orhan bey, siz Kemal misiniz?’ Sorusunu Orhan Pamuk’a ben de sormak isterdim… Kolayca ‘hayır, o sadece bir karakter.’ şeklinde bir cevap alsam, kesinlikle inanmazdım bu cevaba. Çünkü insan yaşamadan yazamaz bu duyguları. Masumiyet Müzesi’nin baş karakteri Kemal’in, aslında Orhan Pamuk’un tam da kendisi olduğunu kitap ilerledikçe anlamamak
Bir kısmı ise Ramazan kandillerini gördüğü zaman müslüman olduğunu hatırlayan müslümanlardandı. Kandiller yandı mı ellerine tesbihlerini alır, dinlememek ve hiçbir şey anlamamak şartı ile camileri dolaşarak Kur'an-ı Kerim ve vaaz dinlerlerdi. İkindi vakti kalkmak şartı ile oruç bile tutarlardı. Oruç tuttuğu halde namaz kılmaya lüzum görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi bunların din duygusu da elveda der, giderdi.
Mendel 'in kitaplardan oluşan üst dünyasında savaş yoktu , bir şeyi anlamamak yoktu, sadece sonsuz bilgi ve sayılar , kelimeler, başlıklar ve isimler hakkında daha çok şey bilme isteği vardı.
Mesela ailenin değerini biliyor musun?
Ya da annenin yemeklerini seviyor musun?
Baban ardı ardına on beş kere hapşırdı mı hiç?
Ya bu adam ne diyor böyle diyebilirsin ...
Aslında yapman gereken kendine birkaç soru sormak.
Sahip oldukların mı sana yetmiyor?
Sen mi doymuyorsun ?
Birbirimizi anlamamak için uğraştığımız doğru mu?
Ölüme üzülür müsün?
Ve gerçek olan ne? Biz neyin peşindeyiz?
Bazen kafa karışır. İçinden çıkamazsın.
Lâkin görüşmek ile sevmek arasında namütenahi bir fark vardır; fakat Leman'ın bilmediği birçok şeyler arasında, bu farkı anlamamak cehaleti de vardı...
Ünlü şairleri belli kefelere koyarız. Belli akımlardan etkilendiler deriz. Mesela kimine Parnasizmden etkilendi deriz. Kimine sembolist deriz. Kimine fütürist kimine dadaist gibi şeyler deriz. Yani belli akımlara dahil ederiz. Ki normaldir. Bunu yaparken şairin ya da yazarın kullandığı metodlardan yararlanırız. Ama ben, bu Zarif adamı hangi kefeye