Dikkati bıçak gibi saplanırdı gerçeklere: Sekmeyen, bağışlamayan bir dikkat. Bu keskin bakışlar her yalancı faziletin maskesini lâhzada sıyırır; her sahte şöhreti çırılçıplak soyardı. Celâl kitapları değil, kalpleri okuyan adamdı. Son yıllarda tek zevki kalmıştı: anlamak: ıstırapları, buhranları, faziletleri. Ve anladıkça bedbinleşiyordu.
Sayfa 153 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Baba Bana Bağırma
-----yol ıslanmasın diye -----şemsiye açanlara.. * baba bana bağırma bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler tenorlar kaçtı ses tellerinden
Sayfa 19 - (Sayfa: 16-19)Kitabı okudu
Reklam
Acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir, kullanmayı bilmeyen, elini ve de özellikle kalbini ondan uzak tutmalıdır. Tıpkı morfin gibi acıma duygusu da hasta için sadece başlangıçta bir nimet, bir ilaç, bir devadır. Ama dozunu ayarlamasını ve azaltmasını bilmediğiniz zaman öldürücü bir zehir olabilir.
“Acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir; kullanmayı bilmeyen, elini ve özellikle de kalbini ondan uzak tutmalıdır”
Her yer keskin bıçak. Dilime kıymık gibi batar bazen söyleyemediklerim.
Koskoca, ıpıssız bir dünyada tek başına kaldı. Korkunç bir karanlığa düştü... Bıçak gibi keskin, hissedilir bir yalnızlık duydu.
Reklam
Bu zamana kadar varoluşu kabullenmiş, matah bir şeymiş gibi mutlu mesut yaşamıştı onunla. Kitap okuduğu zamanlar dışında hiç sorgulamamıştı bile; ama öte yandan, onlar yalnızca kitaptı işte, daha adil ve imkânsız bir dünyanın peri masallarıydılar. Ama şimdi, her şeyin merkezinde Ruth denen kadının, çiçek açtığı başka bir dünya mümkün ve gerçek bir forma bürünmüştü. O zamandan beri, boş hülyalara kapılmasına neden olan ve tüm umudunu kemiren acı tatları, bıçak gibi keskin özlemleri duyumsuyordu.
Sayfa 58 - İndigo yayınlarıKitabı okudu
iki ucu keskin bıçak
Seninle ilişkide insan ya her şeyi sana feda etmek ya da seni feda etmek zorundaydı.
Sayfa 38 - Can yayınlarıKitabı okudu
Alemdağı'nda Var Bir Yılan
Güzel yer, güzel yer Alemdağı. Şu saatte on beş metrelik ağaçlarıyla, Taşdelen'i ile, yılanı ile ... Ama kış günü yılanlar inindedir. Olsun. Hava Alemdağı'nda ılıktır. Güneş yaprakları kıpkızıl ağaçların içinde doğmuştur. Gökten parça parça ılık bir şeyler yağmakta, çürümüş yaprakların üstüne birikmek­ tedir. Taşdelen parmak gibi akar. İçimizi şıkır şıkır eden bir maşrapa ile önce içimizi, sonra çırılçıplak soyunarak dışımızı yıkıyor. Su içmeye gelen bir tavşan, bir yılan, bir karatavuk, bir keklik Pelenezköyden şerefimize kaçıp gelmiş bir keçi ile alt alta üst üste oynaşıyoruz. Panco, Panco, diye bağırınca yılan da, keçi de, keklik de, tavşan da oldukları yerde alçıdanmış gibi donup kalıyor­lar. Bembeyaz kesiliyorlar. Hemen keskin bir bıçak çıkarıp cebimden kiminin kulağını, kiminin kanadının altını kesi­yorum. Kan akınca hareket başlıyor. Beni bırakıp Panco'ya koşuyorlar. Panco'nun her zamanki kansız ve hiddetli yüzünde çıban yarasına doğru kaymış bir gülümseme gözüküyor. Keklikleri gagasından öpüyor. Tavşanın bıyığını çekiyor. Yılanı bileğine doluyor. Top getirmiş, futbol topu. Ben kaleciyim. Yılan da ka­leci. Ötekiler yaprakların üzerine yatmış, güneşin içinde oynu­yorlar. Saatlerce oynuyorlar. Yılanla ben top kalemize girerken yana çekilip seyrediyoruz. Mızıkçılık ediyoruz. Alemdağı güzel, Alemdağı. İstanbul çamur içinde. Taksi şo­förleri su birikintilerini inadına insanların üzerine sıçratıyor­lar. Kar inadına içimize içimize yağıyor.
Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık
Alemdağ'da Var Bir Yılan
Alemdağ'da Var Bir Yılan
Sayfa 891Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.