Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Saki, yüzün Cemşid'in kadehinden güzel; Uğrunda ölmek sonsuz yaşamaktan güzel; Işık saçıyor ayağını bastığın toprak, Bir zerresi yüz binlerce güneşten güzel.
Sayfa 108Kitabı okudu
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan, kendini gizler mi alevden? Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu… Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... Ey sen ki, kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!... Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince, Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince, Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki, birer parçasıdır senden İlah'ın, Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silahınla, gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin! Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki, yapılmış dişi kaplanla hüzünden... Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı, Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı, Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı. Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler, Tek bendeki volkanları söndürse denizler… Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "Kaabil", İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil Sırretmeye elden seni, bir perde olurdum. Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur, En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!
Reklam
bir hiçlik yurduna düştüm zamanlarca gözlerimin içini yadırgadım varlık tezlerimi çürüttüm, artık haklıyım sığındım sana, daha saklıyım bitanesin, bitanemsin ben kimim ki ben ne deyim bana biraz daha değin allahım daha güzel hak edeyim bir şeye şahit oldum, olanca bir şeye adına ben güneş demedim deniz demedim adına, toprak demedim hava demedim, su demedim bir şeye şahit oldum hiçbir şeye benzemeyen bir şeye kendime dair hiçbir şeyi ben eylemedim her şeyi hazır buldum, ama her şeyi annemi ve tabiatı hazır buldum kalbimi ve gözlerimi hazır o ulvi ocaktan bir ışık sunuldu bana mutlak ruhtan bir ekber soluk temiz bir sahife açayım, biraz sağlık olsun istediğimin hepsi bu kadar bana bir şans daha ver allahım sana anlatmak istediğim çok şey var
"Ah yavrum ah, ışık gibi parlak, yağmur gibi tazesin! Mutluluk tam senin içindi, senin hakkındı! Ah kader ah!"
Sayfa 102Kitabı okudu
Demir bağrışa bağrışa Zindan çağrışa çağrışa Şöyle buyurdu ki Yusuf Dört kitaptan daha büyük: "Demek bu hayat Önce sana bana yük Demek su kimin Toprak kiminse Motor, elektrik ve ışık kiminse Demek sultan odur. Demek insan bölük bölük Yaşıyorsan ölüyorsun demek Nasıl yaşıyorsan Öyle düşünüyorsun demek
Karanlığın içinde görerek değil dokunarak ilerlerken, Sileas'ın öne doğru uzatmış olduğu elleri sert toprak duvarlara sürtüyordu. Önünde tıpkı kendisi gibi kor- kuyla koşuşturan ufak yaratıklar vardı. Fakat henüz arkasında başka bir ayak sesi duyulmu- yordu. İleride gri bir ışık hüzmesi görünmeye başlamıştı. Tünelin sonunu işaret ediyordu. Sileas, çıkışa vardığın- da dizlerinin üzerine çöktü ve eteklerine bulaşan çamur- la birlikte o dar çıkışta kıvranmaya başladı. Kendini öbür tarafa doğru attığında böğürtlen çalılıklarının dikenleri yüzünü ve ellerini çizmeye başlamıştı.
Sayfa 17
Reklam
yezidiler
"Yüzyıllardır bu insanlar öldürüldüler, o kadar sürgün edildiler, o kadar işkence gördüler, o kadar aşağılandılar gene de yılmadılar, tükenmediler. Şu insanoğlunda öylesine bir güç var ki tükenmiyor, çürümüyor, ölmüyor, toprak gibi, ışık gibi, su gibi."
Kalbimin kirlenmemesi için dua ederim, bilirim ki kirlenen kalbi hayattayken gözyaşı, öldükten sonrada ancak kara toprak yıkayıp temizleyebilir.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...Ey
O günlerde hangi bahçenin içinden, hangi araziden geçsem, her tarafta yıkıp yok eden dehşetli bir balta sesiyle birtakım ağaçların yürek paralayan acı acı feryatlarla yere yıkıldığını görüyordum. Tabiat güzellikleri arasında o tatlı endamlarıyla öne çıkarak, kanatlılar âleminin kainata karşı ettikleri feryada, gökten zemine dökülen ilahi ahenge konak olan ağaçları o sene katlediyorlardı. Bu yıkım feryatları arasından mahzun mahzun geçerek her yerde hayalimi süsleyen koruya doğru yaklaştım. Ne göreyim? O güzel koru, her türlü hüzün ve elemiyle bir çöle dönmüş. Zaman zaman esen bir rüzgârın kaldırdığı keder verici tozlar, içinden zararlı böcekler yağan toprak renginde bir bulut şeklini almıştı. Ne bir ağaç! Ne bir kuş! Şurada burada kalıp kurumuş bazı ağaç kökleriyle orası bir Afrika mezarlığına dönmüştü. Temmuzun o her şeyi solduran, her şeyi çürüten yakıcı güneşi, yolun kenarında kalmış bazı çalıları, yangından çıkan yeşillik gibi yakmış, ötede beride biriken yağmur sularıysa kurtlandığı için kokuşmuştu. Yoldan yürümeye başladım. Güneşin zemine dokunan yakıcı bir ışık huzmesinin içinde sonsuz bir sürat, yorulmak bilmez bir hareketle yukarıya aşağıya çıkıp inen bin türlü sinek ağza, gözlere giriyordu. Başımın üzerinde kaynayan bu güneş de her tarafı kavuruyor, ayağımın altından ise kertenkeleler kaçışıyordu. Oradan geçen bir bağcıya, "Buraya ne olmuş?" diye sordum. Yüzüme biraz hayretle baktıktan sonra, "Buranın sahibi bu ağaçları iki yüz elli kuruşa Üsküdar oduncularına sattı" cevabını verdi.
Reklam
Tüm kitap süresince, doğa yürüyüşleriniz sırasında tahminler ve çıkarımlar yapmanızı sağlayacak pek çok ipucu ve işaret bulduk. Her seferinde doğal dünyadaki daha geniş bir ağın parçalarını inceledik: Hayvanlar, bitkiler, kayalar, toprak, su, ışık, gökyüzü ve insanlar birbirine bağlı. Etrafındaki parametrelerden herhangi birini hafifçe değiştirirseniz çamurdaki bir hayvanın izi kaybolabilir. Biraz daha büyük bir bulut, kelebeğin yolunu değiştirebilir, bu da kuşun hareketini değiştirir ve kediyi de başka bir yere yönlendirirdi.
Sayfa 357Kitabı okudu
Hayat,büyük aşklar,büyük zaferler ve büyük acılar değildir zaten.Hayat tuhaf ve ışık hızında çakıp giden ayrıntılarda sakladığımız hasret ve kırgınlıklarımızla yüklü bir bohça,bir sırt çantasıdır.İçinde rüyalarımıza senaryo olacağını bilmeden biriktirdiğimiz hayallerimiz ve arzularımız…
Gözlerine bakmayı sürdürdükçe ak daha ak, kara daha kara oldu; sanki yerde de gökte de bulunmayan gizemli bir kaynaktan alıyorlardı ışıklarını; çünkü toprak gece örtüsüne bürünmüştü, gökyüzündeyse ona ışık verecek ne ay ne de güneş vardı.
Bak Hanna dün yağmur yağdı, Ben mavi yağmurları severim Bak Hanna dün bulut ağdı dağlara Ben al dağları severim Bak Hanna yel esti dün tan yerleri ışırken Ben turuncu yelleri severim, Bak Hanna dün gökyüzü yere indi, Tepeden tırnağa som maviye gömüldük, Işığa gömüldük, Toprak göğe ışık yağdı Hanna Işık yağdı top top Işık yağdı ışık Bak Hanna bu işler çok karışık Canım Hanna çok çok karışık bu işler İşler bildiğin gibi değil Bak dün dağlar başını aldı gitti bizim buralardan Al sana...
“Sen gülümsediğin zaman küçüğüm” Dikenler güle dönüşür. Yaz kokulu, kavruk insanları Anadolu’nun sevgiyi bölüşür, “Sen gülümsediğin zaman küçüğüm” üşütmez poyrazı İstanbul’un Yıldızlar ılımandır Çıplak ayaklarınla bastığın Toprak Umut yüklü gemilerimizin yelken açtığı limandır. “Sen gülümsediğin zaman küçüğüm” insan insandır.
Sayfa 200Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.