Romanın Hazırlanması ve Yayını
Bozkurtlar Diriliyor romanının yazımı 15 Nisan 1949'da bitmiştir. Hacaloğlu'nun kitabında 19 Ocak 1946 ile 16 Aralık 1948 tarihleri arasında Atsız'ın sadece sekiz mektubu vardır. Bunların hiçbirinde bu romanı yazdığından bahsetmiyor.
Şüphesiz daha pek çok mektup olmalıdır. Nitekim Hacaloğlu,
Romanın Hazırlanması ve Yayını
Bozkurtlar Diriliyor romanının yazımı 15 Nisan 1949'da bitmiştir. Hacaloğlu'nun kitabında 19 Ocak 1946 ile 16 Aralık 1948 tarihleri arasında Atsız'ın sadece sekiz mektubu vardır. Bunların hiçbirinde bu romanı yazdığından bahsetmiyor.
Şüphesiz daha pek çok mektup olmalıdır. Nitekim Hacaloğlu,
Geminin kaptanı ben olsaydım işler o kadar düzgün yürümeyebilirdi, fakat daha neşeli olurdu, Tanrı aşkına! Saçma sapan şeyler için altına sıçmak zorunda kalmazdın. Belki makadam yollar, aerodinamik arabalar, hoparlörler ve milyonlarca küçük aygıt olmazdı, belki pencerelerde cam bile olmazdı, belki yerde uyumak zorunda kalırdın, belki Fransız mutfağı, İtalyan mutfağı ve Çin mutfağı olmazdı, belki insanlar sabırları tükendiğinde birbirlerini öldürürlerdi ve belki kimse onları durdurmazdı çünkü hapishaneler, yargıçlar, polisler ve kesinlikle milletvekilleri ile parlamentolar olmazdı çünkü itaat edilecek ya da çiğnenecek yasalar bulunmazdı ve belki bir yerden bir yere gitmek aylar ya da yıllar alırdı, ama vizeye, pasaporta ya da kimliğe ihtiyacın olmazdı çünkü hiçbir yere kayıtlı olmazdın, bir numara taşımazdın ve adını her hafta değiştirmek istesen öyle yapardın çünkü sahip olduğun her şey zaten yanında taşıyabildiklerinden ibaret olurdu. Hem her şey bedavayken neden bir şeye sahip olmak isteyesin?
-... Sevmiyorum bu sizin Petersburg hayatını, vesselam!
-Senin hoşuna giden hayat hangisi?
-Herhalde bundan başka türlüsü.
-Ama bu hayatta sevmediğin şey ne? Onu söyle.
-Her şey; durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de açgözlülükler, rekabetler, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler. Konuşmalarını dinledikçe insan budalalaşıyor. İlk bakışta zeki adamlar sanırsın, yüzlerinde ciddilik okunur, ama bütün söyledikleri şu biçim şeyler: "Falanca veya filanca, bilmem ne satın aldı, bilmem neresini kiraladı." Başka birisi: "Aa! olur şey değil; niçin acaba?" Ya da: "Falanca dün akşam kulüpte müthiş para kaybetti, bir başkası üç yüz bin kazandı." İllallah bunlardan. Bunlar arasında insanlık nerede? İnsanlığın yüceliği, bütünlüğü nerede kaldı? İnsanlık ufak paralar haline gelmiş.
Ayyyyy diye şoktan şoka girdiğim bir son var kitapta. Ya seri o kadar yabancı kurgu havasında ki acayip şeyler dönüyor içeride resmen. Gerçek olması imkansız ama okuması acayip zevkli şeyler.Serinin ikinci kitabını okumamın üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala heyecanla okuduğumu fark ettim seriyi İkinci kitabın sonunda yaşanan
SEN'den sâdır olacak hiçbir eylem yahut geçici tembelliklerin nedeniyle ortaya koymadığın, ihmal ettiğin eylemlerin hiçbiri, "küçük" ve "önemsiz" olamaz.