'Beni buraya bir hayal getirdi.
- Hayal mi? Bunun bedeli ağırdır. Bana olması gerekenden daha uzun yaşamaya mal oldu.'
Bir belgesel izleme esnasında Don Pedro'yu sevdiğim ancak neden sevdiğimi anımsayamadığım bir anda.
Yaklaşık bir ay önce, (18.7.23) bir yolculukta okudum ve kitabın ilk bölümü beni sarstı. Neden. Sarsan ne idi. Kurgu ne üzerine. Anımsadığım, var olup olmadığını hâlâ bilemediğim karakter. Gelip gidiyor -asılı kalmış tasavvuri bir zaman içinde,- durmadan.
Saat gece yarısını biraz geçerken kendime şunu soruyorum: Kitabı sevdin, öyle değil mi?
-Evet.
Nesini sevdin? Kurgu, bağlam, doku, karakter, anlaşılmazlık, yaşamın içindelik, coğrafi atmosferin başarılı taşınışı, gözü karalık, mafya çekiciliği, umarsızlık, belirsizlik, savruluş (o kadar yoklardı ki, savrulamıyorlardı bile), bir fikrin peşine düşme güdüsünün hayaletlerle sonuçlanan nihayeti.. Nedir, hangisidir. Ne gördün?
Şöyle dedim:
-Hiçbir şey hatırlamıyorum.
Gözümün önüne gelen tek manzara, olmayan insanları arayan karakter. Daha doğrusu aradığı; peşine düştüğü bir karakterden ziyade, bir hikaye olan karakter.
Kendisinin var olduğu iddiasını ortaya atan ben olabilirim. Varlığı şaibeli bu karakterin, mevzunun (olmayanı aramanın) bir yere varmasını beklediğini sanmak, tek anımsadığım.
Elbette bu rezil mecradan kitap ne anlatıyor incelemesi bakmayacağım. Bir daha okuyacağım. Belirsiz bir atmosfer burada -benim cephemde de - hâkim. Geriye dönük, buğulu bakışımla o kadar çıkaramıyorum ki; yeniden okuduğumda kitabı iki kez okumuş olmayacağım.
İki ayrı kitabı okumuş olacağım.