Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Anarşi: Atsız, 12 Mart Müdahalesi'ni Öngörüyor Türkiye'de gittikçe artan sağ sol gerginliği 1968'de işgallere ve silahlı çatışmalara döndü. Deniz Gezmiş'in başlarında bulunduğu sosyalist öğrenciler 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi merkez binasını işgal ettiler. 16 Şubat 1969'da Beyazıt Meydanı'nda çıkan
Reklam
Aylık Türkçü Dergi: Ötüken 15 Ocak 1964'te Ötüken dergisinin ilk sayısı çıktı. Ötüken başlığı altında "Her Ayın On beşinde Çıkar, Fikir ve Ülkü Dergisi" ibaresi bulunuyordu. Derginin sahibi Atsız, sorumlu yazı işleri müdürü Mustafa Kayabek'ti. Ötüken doğrudan doğruya Atsız'ın sahipliğinde çıkan son dergiydi. Ölüm tarihi
Atsız'ın Dostları ve Ziyaretçileri: Türk milliyetçiliğinin "uyutulma dönemi"nde Atsız'ın da faaliyetleri sınırlıdır. Günleri, yollarda ve Süleymaniye Kütüphanesi'nde geçmektedir. Tanıdıkların, kendisini merak eden Türkçülerin ziyaretlerinin de ardı arkası kesilmemektedir. Ya bilhassa öğle tatillerinde kütüphanede, ya da
Atsız'ı sık ziyaret edenler arasında Yücel Hacaloğlu da vardır: "Liseyi bitirince 1955 yılında İstanbul'a gitmiştim. İlk ziyaret ettiğim kişi Atsız'dı... Atsız'la 1970 yılına kadar, en az haftada iki gün Süleymaniye Kütüphanesi'nde ve ayda bir iki defa da Maltepe'deki evinde buluşurduk. Bu buluşmalarda çeşitli kesimlerden gençler, üstat şahsiyetler, şairler, edipler bulunurdu. Orhan Şaik Gökyay'ı, Prof. Dr. Zeki Velidî Togan'ı, Dr. İzzeddin Şadan'ı, Tahsin Demiray'ı, Çağatay Uluçay'ı, Yılmaz Öztuna'yı, Prof. Dr. Osman Turan'ı, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu'nu, Prof. Dr. Faruk Sümer'i, Prof. Dr. Mükrimin Halil Yınanç'ı, Prof. Dr. Abdülkadir İnan'ı, Nihad Sâmi Banarlı'yı, Mahir İz'i, Necip Fazıl'ı onun yanında görmüş ve tanımıştım." (Hacaloğlu; Körüklü-Yavan 2000: 163).
İnsanın İlahi Önderliğe İhtiyacı:
“…Burada Kadir-i Mutlak’ın değişik ve ilginç bir nizam kurduğunu görürüz. Bütün kabiliyetler insanlara eşit şekilde verilmemiştir. Bunun hikmeti şudur: Eğer her insan aynı güçte ve yetenekte olsaydı, o zaman kimse kimseye muhtaç olmayacak, kimse kimseye aldırış etmeyecekti.”
Reklam
Gayb Bilgisi Nedir?
“…Gaybın perdeli oluşunun bir başka hikmeti, insanların korku ve ümit arasında bir dengede bulunmalarını sağlamaktır. Çünkü, insan ancak bu iki hali dengede tutmakla, istikametli bir hayat yaşayabilir. Yaptığı ibadetlerle cenneti kazanacağını gören bir mü’min, gurura düşebilir. Günahlar içinde ömür geçiren birisi, birisi akıbetinin cehennem olduğunu görse, “nasıl olsa battık” deyip, bütünüyle günahlara dalabilir. Halbuki gaybın perdeli oluşu, birinci kişiyi gururdan, ikinci kişiyi de ümitsizlikten kurtarır. Zira, ibadet içinde ömür geçiren birisi gurura düşse, büyük zarara uğrayacağı gibi, günahlara dalan birisinin, samimi bir tevbeyle hayatının son gününde bile olsa kurtulması mümkündür”
Gökbörü’nün İzinde Gökbörü’nün İzinde Gökbörü’nün İzinde Kadim Türklerin Topraklarında Gökbörü’nün İzinde
Sayfa 193Kitabı okudu
Yahudiler milyonların saklasınlar,benim devletim parçalandığı zaman onlar,Filistin'i hiç karşılıksız ele geçirebilirler fakat,yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir,ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına asla müsaade edemem.
Sultan İkinci Abdülhamid Han
"Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil,milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmıştır..."
Reklam
Adnan Menderes
Yassıada'nın ve içindekilerin acıklı hali yazı ve şiirlere konu olmuştu. Faruk Nafiz Çamlıbel "Yassıada” başlıklı şiirinde şunları yazmıştı: Bilmiyor gülmeyi sakinlerin binde biri Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada Kuş'u hicran getirir, dalgası hüsran götürür Mavi bir gözde elem karasıdır Yassıada
Sayfa 150Kitabı okudu
"Niye oğlum, niye tabanca kılıfı yaptırmak istiyorsun babana hediye diye?" dedi Ramazan Usta. Sesinde nedenini anlamadığım bir kızgınlık yanıp söndü. "İşte," diyebildim çekinerek. Dudağının kenarından, gür bıyıklarının arasından küçük mıhları alıp topuğa göre kestiği köseleyi çakmaya başladı. Mıhların küçük siyah
Sayfa 31 - Ayağında KunduraKitabı okudu
Gazeteci Faruk Bildirici'nin kitabında bir sahne vardır; Lise'de öğretmen sınıfa sorar:"İleride ne olacaksınız?" Çocuklardan biri "Ben Türkiye'nin başbakanı olacağım!"der, öğretmen dahil bütün sınıf güler, çocuk hırs yapar. Söyleyen çocuğun adı Mesut Yılmaz! Gülmeyiver çocuğa, değil mi?Niye hırs yaptırıyorsun?
Hoşgörüye bak... Zarafete bak kardeşim.
Başbakan Saracoğlu, Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin balosuna gidiyor. Müzik tatlı tatlı çalıyor. Bir genç kız, başbakanın yanına yaklaşıyor, dansa davet ediyor. Başbakan reddediyor, böyle olmaz diyor. Ortam buz kesiyor. Kızcağız fena halde bozuluyor, masasına dönüyor. İki dakika sonra... Başbakan kalkıyor, o genç kızın yanına gidiyor, benimle dans eder misiniz lütfen diyor. Herkes şaşırıyor. Başbakan gülümsüyor, dansa erkek kaldırır, sırf başbakanım diye bir genç kızımızı ayağıma getirtmem diyor. (Başbakanın ayağına gidip dansa kaldırdığı o genç kız, Feriha Sanerk, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın emniyet müdürü oldu... Şimdilerde kızlı-erkekli'ye tahammül edilemeyen Türkiye' de, bir zamanlar bunlar oluyordu!) Ve, seneler geçiyor. Başbakanlar değişiyor. Fenerbahçe başkanları değişiyor. Kadıköy' de maç var. Sonradan Fenerbahçe başkanlığı koltuğuna oturacak olan Faruk Ilgaz, stada giriş yapmak üzere geliyor. O sırada gözü takılıyor, bilet kuyruğunda bekleyen, yaşı hayli ilerlemiş, bastonlu bir beyefendi görüyor. Dikkatlice bakıyor, o da ne? Bilet kuyruğunda bekleyen beyefendi, Şükrü Saracoğlu! Çünkü, seneler geçiyor ama, evladına bile avanta vermeyen başbakanın, zihniyeti aynı kalıyor; her ne almak istiyorsan, mutlaka parasını ödeyeceksin. Çünkü, ateşten gömleği giymiş, milli mücadelede kanla-barutla yoğrulmuş, boğazından tek kuruş haram lokma geçmemiş, milletin çıkarlarını ailesinden, evladından, kendinden önce tutmuş adamlardı onlar; adam gibi adamlardı.
Sayfa 112 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016Kitabı okudu
UBÂDE b. SÂMİT Allah’ın Ordusunda Bir Komutan
Mü’minlerin Emiri Hz. Ömer, büyük bir zekaya ve uzak görüşlülüğe sahipti. Bu sebeple Muaviye gibi zekâsına güvenen ve onu hesapsızca kullanan valileri denetimsiz bırakmamakta kararlı idi. Bunun için, böyle valilerin etrafında, onları nefsin tamahından ve dünyaya rağbetten vazgeçiren, onlara ve halka daima Peygamberimiz (s.a.v.)’in günlerini ve çağını hatırlatan, verâ ve zühd sahibi ve Allah için nasihat eden bir gurup (sahâbe) bulundururdu. Bundan dolayı Emir’ül-mü’minin, Ubâde b. Sâmit’in Medine’ye döndüğünü görür görmez: “Seni buraya getiren nedir ey Ubâde?” diye sordu. Muaviye ile aralarında olanları anlatınca da: “Yerine dön! Senin gibi birinin bulunmadığı bir yeri Allah hayırlı kılmaz.” dedi. Sonra Ömer, Muaviye’ye bir ferman gönderdi. Fermanda şunlar yazıyordu: “Senin valiliğin Ubâde karşısında geçersizdir. Ona karşı valilik nüfuzunu kullanamazsın.” Evet… Ubâde kendisinin valisiydi… Hz. Ömer el-Faruk, bir kişiye böyle bir ikramda bulunduğu zaman o ikram edilen insan gerçekten büyük demektir... Gerçekten Ubâde, iman, vicdan ve hayatının doğruluğu açısından büyük bir insandı… Ensârın ve İslâm’ın liderlerinden bu iyi insan, varını yoğunu dünyada bırakarak hicri 34. senede Filistin bölgesinde Remle’de vefat etti…
681 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.