Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Artık, kendimi yalnız hissetmiyordum."
Sayfa 38 - İnkılâp Kitabevi
Artık kenti hissetmiyordum, sokağı da, ne sokağın adını ne de kendi adımı hissediyordum, tek hissettiğim burada bir yabancı olduğum, bir bilinmezin içinde kendimi özgür bırakmış olduğum, içimde hiçbir amaç, hiçbir duyum ve hiçbir ilişki olmadığı, buna karşın çevremdeki bu karanlık hayatın, damarlarımda akan kan kadar mutlak olduğuydu.
Reklam
"Sonunda, hayal kırıklığı içinde din yaşamını terkettim, başarısızlık ve yetersizlik yükünden kurtulunca da Tanrı inancımın sessizce kayıp gittiğini hissettim. Elimden geleni yapmış olmama karşın, Tanrı, yaşamımda hiçbir gerçek iz bırakmamıştı. Artık endişeli değildim, kendimi suçlu da hissetmiyordum. Tanrı, gerçeklik olamayacak kadar benden uzaklaşmıştı. Ama dinle olan ilişkim devam ediyordu ve Hristiyanlık tarihi ile dinsel deneyimin yapısıyla ilgili televizyon programları yaptım. Dinler tarihini daha fazla öğrendikçe, daha önceki korkularım daha çok doğrulandı. Çocukken sormadan kabul ettiğim öğretiler, gerçekten uzun bir zaman içinde ortaya çıkmış insan işiydi. Bilim Yaratıcı Tanrı'yı elden çıkarmış görünüyordu ve Kitabı Mukaddes üstüne çalışanlar İsa'nın hiçbir zaman tanrısallık iddia etmediğini kanıtlamışlardı. Saralı biri olarak, daha çok nevrotik nedenlerle görümler gördüğümü biliyordum azizlerin görüm ve vecdleri de böyle basit zihni tuhaflıklardan mı kaynaklanıyordu? Tanrı, gittikçe daha fazla insan soyunun kendisini kurtardığı sapkınlık olarak görünmeye başlamıştı."
"Kendini nasıl bir şeyin içine soktuğunun farkında mısın Angelina?" diye sordu. Baldırındaki kılıftan bir bıçağa uzandı- ğında kocaman gözlerle izledim. Göğsüme doğru yönelttiği kocaman bıçağı takip ettim ve bıçağın hafif kıvrımlı ucunu gömleğimin ilk düğmesinin altına taktı. Pürüzsüz metal yüzeyinin üstünde kurumuş kana benze- yen
Sayfa 158
Toplum
Bu kavramı az da olsa kavrayabilmeye başladığımı hissediyordum. Bu, bir bireyle diğeri arasında, spesifik bir anda gerçekleşen bir mücadeleydi ve tek yapman gereken o anda kazanmaktı. Hiç kimse bir başkasını tamamen fet- hedemez ve bir köle bile bir kölenin hakir karşılık verişinin altından kalkar, bu yüzden yapabileceğimiz tek şey, o anda ve orada, tek bir zar atışıyla her şey üstüne bahse girmek; ya hep ya hiç bahsi. Hayatı sürdürebilmek için başka bir yol yok. İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir. Bir şekilde o seraptan, dünyanın o uçsuz bucaksız okyanusundan duyduğum korkudan bir nebze kurtulmuştum. Artık tüm meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendimi mecbur hissetmiyordum, bunun yerine duruma göre ve ânın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum.
Artık meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendimi mecbur hissetmiyordum,bunun yerine duruma göre ve ânın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum .
Reklam
Toplum. Bu kavramı az da olsa kavrayabilmeye başladığımı hissediyorum. Bu, bir bireyle diğeri arasında, spesifik bir anda gerçekleşen bir mücadeleydi ve tek yapman gereken o anda kazanmaktı. Hiç kimse bir başkasını tamamen fethedemez ve bir köle bile bir kölenin hakir karşılık verişinin altıdan kalkar, bu yüzden yapabileceğimiz tek şey, o anda ve orada, tek bir zar atışıyla her şey üstüne bahse girmek; ya hep ya hiç bahsi. Hayatı sürdürebilmek için başka bir yol yok. İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir. Bir şekilde o seraptan, dünyanın o uçsuz bucaksız okyanusundan duyduğum korkudan bir nebze kurtulmuştum. Artık tüm meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendimi mecbur hissetmiyordum, bunun yerine duruma göre ve ânın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum.
Sayfa 81 - ithaki
Artık tüm meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendimi mecbur hissetmiyordum, bunun yerine duruma göre ve anın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum.
Sayfa 81 - İthaki yayınlarıKitabı okudu
Sonra kendimi yatağa fırlatıp sol ayağımı çıkardım, diğer ayağımla sol çorabımı da çıkardım. Birinci ve ikinci sol ayak parmağımın arasına kalemi alıp yazmaya başladım. Durmaksızın ve saatlerce etrafımın farkına varmadan yazdım. Farklı biri gibi hissediyordum. Artık mutsuz değildim. Hayal kırklığına uğramış veya içine kapanık hissetmiyordum, özgürdüm, konuşabiliyordum, yaşayabiliyordum, yaratabiliyordum...
Hayır, bunu da anlayamıyorum. Düşündükçe daha da anlayamaz hale geliyorum ve kendimi, yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç, rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genelde konuşamam bile. Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum. . Horiki ile birlikteyken, yürümekten yorulduğumuzda o garip sessizliklerden birine düşmemiz tehlikesi yoktu. Ne zaman başkalarının yanında olsam, o korkunç sessizliklerden birinin aniden ortaya çıkması ihtimaline karşı sürekli tetikteydim. Doğam gereği suskun biri olsam da, sanki büyük bir zafer ya da korkunç bir yenilgi ipin ucundaymış gibi, çaresizce soytarılığıma devam etmek zorunda hissederdim. . Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir. Bir şekilde o seraptan, dünyanın o uçsuz bucaksız okyanusundan duyduğum korkudan bir nebze kurtulmuştum. Artık tüm meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendimi mecbur hissetmiyordum, bunun yerine duruma göre ve anın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum. . Artık ne mutlu ne de mutsuzum. Her şey geçip gidiyor. Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde “insan” dünyasında tek gerçek şey bu. Her şey geçip gidiyor. Bu yıl yirmi yedi yaşına gireceğim. Saçlarım beyazladı diye insanlar genelde kırkımı geçtiğimi sanıyor.
Reklam
"Artık kendimi hissetmiyordum; bu nefeslerin benim kendi nefeslerim mi, yoksa geminin uzakta çabalayan kalbinin mi olduğunu bilmiyordum;bu gece yarısı dünyasında, dinmek bilmeyen bir hışırtı içinde akıyor, akıntıda kaybolup gidiyordum."
Artık tüm meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendimi mecbur hissetmiyordum, bunun yerine duruma göre ve anın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum.
"Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu, bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. Kendimi vasat, sırdadan ve ölümlü hissetmiyordum artık. Bu yoğun mutluluk nereden gelmiş olabilirdi bana?"
Sayfa 47 - Yapı Kredi Yayınları, Çeviren: Roza Hakmen
Tuhaf bir rastlantı :/
Sonra, bir başka makaleye geçip okumaya başladım, bu yazıda da kanser olup olmadığınızı nasıl anlayacağınız anlatılıyordu. Eğer ağzınızda çıkan yaralar çabuk iyileşmiyorsa, bu belki de kanser olduğunuzun bir belirtisiydi. Dudağımın iç tarafında bir yara vardı, tam iki haftadır geçmiyordu. Ben de herhalde kanser oluyorum dedim. Sonunda okumayı kestim ve dışarıda yürümeye başladım. Bir iki ay içinde kanserden giderim artık diyordum. Gerçekten öyle düşündüm, hatta öleceğime kesin gözle bakmaya başladım. Kendimi hiç mi hiç iyi hissetmiyordum.
478 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.