Hepimiz gülünç bir oyunun içinde debelenip duruyoruz. İçimizde bastıramadığımız arzu bizi bir oyundan diğerine sürüklüyor. Hayat boyunca amaçsızca koşturup duruyoruz. Uyandığımız andan itibaren bir gün başlıyor ve bitiyor. Bizden bağımsız olarak kayıtsızca kendiliğinden yok olup giden günü biz bir yaşam olayı haline getirmeye çalışıyoruz. Bu çaba bizi yoruyor, bizi tüketiyor.
“Ama dediğim gibi bütün acılar korkaktır, yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzu­sundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinde mevcuttur.”
Reklam
Kadınların insanlık dışı muamelelere uğradığı ülkemizde mesele, yurdumun erkeklerinin ezici çoğunluğunun, kadın bireylerin erkeklerin hizmetini görmek ve keyiflerini hoş etmek için icat edilmiş canlı makineler olmayıp bağımsız arzu ve iradeleri olan tüm birer insan olduklarını kavrayabilmelerini sağlamaktır.
Eğer geçmişteki bir rüyada yaşarsanız, şu anda olandan haz alamazsınız. Çünkü daima olduğundan daha farklı olmasını arzu edersiniz. Hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi kaçırmaya zamanınız yok. Şu anda olandan zevk almamak geçmişte yaşamaktır.
“Hayattaki düzensizliklerin en büyük nedenlerinden biri şudur ki, herkes hayatında refaha kavuşmayı arzu eder, fakat hayatını terfi ettirmesini ve bizzat çalışma sonucunda hayatını daha iyi bir biçimde düzenleme ihtiyacını hissetmez
Suphi'ler kapatılsın.:)
İşte Zehra'nın intikamı yerini bulmaya başlamıştı. Zehra, Marika'nın aracılığı sayesinde Suphi'nin hayatını günü gününe değilse bile hemen haftası haftasına takip edebilmekteydi. Suphi, işte istediği noktaya doğru sürüklenip girmişti. Şimdi iş, arzu edilen hedefe varmaktan ibaret kalmıştı. Bu gaye ise Suphi'nin kendi ayaklarına kapanarak ağlaya ağlaya yalvarıp yakarmasını görmekti. Bu neticeden ne istifadesi olacağını kendisi de bilmiyordu. Fakat en azından bir zevk alacağını ümit etmekteydi. Bu arzu, Suphi lehinde şiddetli bir aşkı ispat ettiği halde, Zehra bu gerçeği görmezden gelmeye çalışıyordu. "Niçin? Niçin?" Zehra bu niçine bir türlü cevap bulamıyordu. Suphi'yi niçin hâlâ seviyordu? İşte Muhsin'e varmış, artık fikrini ve kalbini onun eline teslim etmişti. Bu fikir ve kalbi bir yabancının işgale ne hakkı vardı? Suphi'yi düşünmek bile Muhsin'in kocalık haklarına karşı bir tecavüz, bir ihanet değil midir? Fakat bir içgüdünün hükmüne de karşı durmak mümkün değil ya. İşte istemediği halde Suphi'yi düşünmekteydi. O hatırayı beyninden silip çıkarmaya gücü yetmiyordu.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.