Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar. Ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum."
Kitap Okumak, Hayatı Okumaktır… Tanrım bana kitap dolu bir evle çiçek dolu bir bahçe ver. (Konfüçyüs) İyi kitaplar en gerçek dostlarımızdır. (Francis Bacon)
Reklam
Hınç nedir bilmeyişim, hınç konusunda aydınlanışım, –kim bilir bunda da uzun hastalığıma nasıl minnet borçluyum! Bu sorun öyle kolay değildir: İnsan onu hem güç içindeyken, hem de zayıflık içindeyken yaşamış olmalı. Hastalığa karşı genel olarak söylenecek bir şey varsa, o da hasta insanda asıl kurtulma içgüdüsünün, korunma ve savunma içgüdüsünün bozulmasıdır. İnsan hiçbir şeyden sıyıramaz kendini, hiçbir şeyle baş edemez, hiçbir şeyi geri çeviremez, –herşey yaralar. İnsanlar, nesneler sırnaşıkça sokulur, yaşantılar pek derinden koyar adama; anı, irin toplayan bir yaradır. Hastanın elinde bir tek büyük ilaç vardır bunlara karşı: Rus yazgıcılığı dediğim şey, o başkaldırma bilmez yazgıcılık; bununla Rus askeri sefere artık dayanamaz olunca, karın içine uzanıverir. Bundan böyle hiçbir şeyi kabul etmemek, üstüne almamak, içine almamak, hiçbir tepki göstermemek... Ölme yürekliliği değildir bu her zaman; yaşam için en tehlikeli koşullar altında yaşamı koruyan bu yazgıcılıktaki büyük sağduyu, metabolizmanın azalmasında, yavaşlamasındandır; bir çeşit kış uykusu istemindendir. Bu mantıkla birkaç adım daha gittik mi, bir gömütün içinde haftalarca Hind fakirine varırız...
"Hem kendi olmak, hem kadın olmak, asıl gerçekçi olup imkansızı istemek budur. Her insan, kendi olması karşılığında topluma bir bedel öder. Az ya da çok, ama mutlaka bir bedel. Kimse bedelsiz kendi olamaz. Bu bedel çoğu kez yalnızlıktır.”
''Neden kızıyorsun? Neden şikayet ediyorsun?'' dedi. ''İçinde şeytan dediğin o şeyin en kıymetli tarafın olmadığını nereden biliyorsun? Sizin gibi beş hissinden başka duygu vasıtası olmayanlar bu daimi korkudan kurtulamazlar. Asıl sebep ve illetlere varabilseniz göreceksiniz ki en zayıf tarafımız dışımızdadır. Gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sağır eden sesler, ağzımızı paslandıran yediklerimiz, kalbimizi önce coşturup sonra durduran sonsuz koşmalarımızdır. Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir.
448 syf.
3/10 puan verdi
Yazarın akıcı bir dili var aslinda ama bilemiyorum kitap ilerlemesine ragmen başında verdigi carpici olay hakkinda bir turlu bilgi vermiyor. Gizemli gibi gorunuyor ama heyecan ögeleri barındırmıyor. Nitekim sonunda ne kadar da basitmis demekten kendimi alamadım. Gerilim türünde diye okumustum ama simdi hangi kategoriye girer bilemedim. Adaletsizlik ve gündelik hayattaki insan ilişkilerinin ele alınışı kitabın asıl olayından daha cok dikkatimi çektiğini söyleyebilirim.
Tanrı'nın Unutulan Çocukları
Tanrı'nın Unutulan ÇocuklarıCraig Silvey · Martı Kitabevi · 20216,2bin okunma
Reklam
Kaza geçiren yaralı bir insan öyle ileri geri konuşamazdı, baygın olup her şeye göz yumardı. Çünkü bir kaza olmuşsa ve etrafta insanlar varsa ambulans beklenmezdi ülkemizde. Misal kaza geçiren insan arabaya mı sıkıştı; asıl kafasına, çıkart, çekerken kafa koparsa şansa artık, takdir-i ilahi.
"Doğan Hasol bize hep 'Kötü binada iyi insan yetişmez."derdi. Çarpık şehirden de düzgün insan çıkmaz. Hepimizin sevdiği bir futbolcu, politikacı, sinemacı veya müzisyen var. Fakat her birimiz yaşayan bir mimar benimsiyor muyuz? Romalı Mimar Vitrivius, 2000 yıl önce yazdı: 'Bir binanın üç özelliği olmalı: Sağlamlık, kullanışlılık,
Bugün dışarıya çıkıp işlek sokaklarda yürürken köprünün birine asılmış bir pankart görmüştüm. ''Özgecan'ın Katilleri Yargılansın!!'' gibi bir şeydi tam hatırlayamıyorum.Eve geldiğimde ise televizyonda haberini gördüm.Detayını öğrenmek için internetin başına geçtim.20'li yaşlarında genç bir kız neden yakılmak istensin,neden öldürülmek istensin? İşin içinde olan şahıslar ne çeşit bir şeytanlığın esirindeydi? Donup kalmış gibi baktık öylece televizyon ekranına,annem ve babam sessizce izleyip sonra başka habere geçtiler.''Farkındalık'' bile uyanmadı yani içlerinde..Sevgili hükümetimizin de bir halt yapmadığı gibi.. Peki neydi asıl sebebi? Genç ve güzel olduğu için mi öldü Özgecan,insan olduğu için mi,kendini koruyamadığı için mi..bilemiyorum.Sadece onun cinsinden olanların değil karşı cinsinden olan birçok kişinin de canı yandı.Babasının haberdeki görüntüsüne bakmak bile istemezdiniz.Varsa erkek kardeşleri,kuzenleri falan..Bu zamana kadar duyduğumuz veya duymadığımız pek çok kadın,erkek,çocuk hatta hayvanlar acımasızca katledilebiliyorlar.Lakin unutulmasın ki Allah bunun hesabını soracak.. ”Mazlumun zalimden hakkını alacağı gün; zalimin mazluma zulmettiği günden daha şiddetli/çetin olacaktır”.
"Mahkeme kararlarındaki hata oranı tahmin ettiğinizden çok daha yüksek. Sadece yanlış kararlar değil,suçsuz bulunan suçlularda var. Biz bu "hataların" hepsini görüyor ve kabul ediyoruz. Bu, savunmaya iyilik olsun diye yaptığımız şeylerin sonucu. Asıl sürpriz, hatalı kararların, suçlu bulunan masumların oranıydı. Bu hata oranını hiç bilmiyoruz -hatta düşünmüyoruz bile- çünkü çok fazla sorgulama gerektiriyor. Gerçek şu ki, kanıt dediğimiz şey onu üreten tanıklar tarafından yanıltıcı hala gelebilir, hepimiz insanız çünkü. Hatıralar silinir, görgü tanıklarının ifadeleri çok güvenilir olmayabilir, en iyi polisler bile adaletin hatalarına maruz kalıp yanılabilir. İçinde insan faktörü olan her sistem hataya açıktır. Neden mahkemeler farklı olsun ki? Değiller. Bizim sisteme gözü kapalı güvenimiz, cehaletin ve büyülü düşüncelerin bir sonucudur."
Reklam
ASIL ADALET İnsanlarda tek sıcak kanun Üzümden şarap yapmaları Kömürden ateş yapmaları Öpücüklerden insan yapmalarıdır İnsanlarda tek zorlu kanun Savaşlarda yoksulluğa karşı Kendilerini ayakta tutmaları Ölüme karşı yaşamalarıdır İnsanlarda tek güzel kanun Suyu ışık yapmaları Düşü gerçek yapmaları Düşmanı kardeş yapmalarıdır Hep var olan kanunlardır bunlar Bir çocuğun tâ yüreğinden başlar Yayılır, genişler, uzar gider Tâ akla kadar
''Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim,Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim.Dostluğuma değer biçmedim sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim.Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim.Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım.Ama hata insana mahsustur dedim.Affettim, af diledim.Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.Belki de içten içe sinsice güldüler.Ama asıl unuttukları şuydu:Ben aldanmadım.. Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar.Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için,kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.Oysa ben hiç insan kaybetmedim.Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar.'' Can Yücel
"...Şahsiyetlerini yapan hususiyetler ve garabetler ne olursa olsun her ikisinin de çehreleri kuvvetli bir insan zeminine düşerdi. Seyit Lutfullah'da bu zeminin kendisi yoktu. Onun acayip gölgesi doğrudan doğruya yalanın boşluğunda yüzüyordu. O maskenin, yahut ödünç kişiliğin kendisi idi. Çok hayali bir piyeste asıl baş rolü, hakikatin tam inkarını üzerine alan aktör tasavvur edin ki, oyunun yarısında sahneyi, ödünç şahsiyetini günlük hayatında yaşamak için bırakmış olsun ve o kıyafetle ve karakterle şehre, sokağa, insanların arasına fırlasın. İşte bu küçük gruba bir yığın merakı , ihtirası aşılayan, onların kendi başlarına kalmış olsalar çok tabii geçecek hayatlarını alt üst eden Seyfi Lutfullah bu çeşit bir adamdı. Onda yalanın nerede başladığı ve nerede bittiği bilinmezdi. "
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.