Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
246 syf.
10/10 puan verdi
Resmi tarihle , gayri resmi tarihin neden saptırdığından başlayarak islamin da semavi dinlerden pek farkı olamadığını. Gelişirken ve geliştikten sonra din-tarım devletlerinde hangi mezhep güçlü ise diğer mezhepleri kılıçtan geçirerek ya yola getirdiği yada yok ettiğini. Harçlı seferlerinin osmanlıya olumlu veya olumsuz etkilerini. Osmanlı 'nın bilinmeyen yönlerini. Atatürk' ün yanlızlığını ve neden saptırılmak istendiğini. Yakın tarihimizin demokrasiden nasıl yavaş yavaş koptuğunu. Yakın tarihimizin asker ve siyasi olaylarla ilişkilerini ve Atatürkçü aydınların neden öldürüşünü objektif olarak değinen ve bitirirken de yanlış önerme , soru ve söylemlere doğru yanıtlarla genel yapılanları yüzeysel bir şekilde bakarak bitiriyor. Tarihle ilgilenen insanların kesinlikle okuması ilgilenmeyenlerinden en azından ne kadar kandırıldığını öğrenmesi için okuması gereken bir kitap
Tarihimizle Yüzleşmek
Tarihimizle YüzleşmekEmre Kongar · Remzi Kitabevi · 2006952 okunma
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllarda dünyada gerçek anlamda bir diktatörler çağı yaşanmaktadır. Dünya ve Avrupa eli kanlı diktatörlerin baskısından inim inim inlerken Türkiye halife/sultanların baskısından kurtarılmış, egemenlik ulusa verilmiştir. Türkiye'nin farkı hiç şüphesiz Atatürk'tür. Atatürk yaradılış olarak demokrattır. Çünkü araştıran, sorgulayan, eleştiren ve düşünceye düşünceyle karşılık vermek gerekir diyen özgür ve bağımsız bir kafa yapısına sahiptir. Akıl ve bilimi tek gerçek yol gösterici olarak kabul etmiş, hiçbir kalıplaşmış düşüncenin esiri olmamıştır. Yaptığı olağanüstü işlere rağmen hiçbir zaman her şeyi ben yaptım diye böbürlenmemiştir. Her zaman ulusunu yüceltmiş, bütün başarılarını halkıyla paylaşmıştır.
Reklam
“Zafer, zafer benimdir diyebilenindir. Başarı ise başaracağım diye başlayarak sonunda başardım diyenindir.” Mustafa Kemal Atatürk -30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN. Insanlar gün geçtikçe değerlerini kaybediyor. Milli bayrammış, dini bayrammış her türlü. Halbuki ben küçükken öyle miydi? 23 Nisan'da, 29 Ekim'de erkenden kaldırılır, en güzel kıyafetlerimizi giyer, ellerimizde bayraklarla kutlamalara giderdik. Ramazan ve Kurban Bayramında da komşuları tek tek dolaşırdık. Bunlar şimdi de var tabii ama eskisine göre arada baya fark var. Çok eski dediğime bakmayın yaşım o kadar büyük değil ama farkı görebiliyorum. Diyorum ki gecmişimizin, değerlerimizin farkında olalım...
Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar hiçbir zaman böylesine acemice yönetilmedi, dosta düşmana rezil edilmedi. Birileri ne zaman Suriye’den söz açsa, aklıma her seferinde Atatürk’ün Hatay’ı nasıl Türk yurdu yaptığı aklıma gelir, düşünürüm, gurur duyarım. Ayrıntısına girmiyorum, çok ince hesaplarla orada bağımsız bir Hatay Devleti kurdurdu. Sonra referandum yapıldı ve halkın oylarıyla Hatay’ın 1939 yılında Türkiye’ye katılması sağlandı. Tohumları Atatürk serpmiş, her şeyi kitabına göre ayarlamış ve onun ölümünden bir yıl sonra Hatay resmen Türk toprağı olmuştu. Bir tek kurşun atılmadı, bir kişinin bile burnu kanamadı. Dış politika dediğin işte budur… İşi tereyağından kıl çeker gibi sorunsuz bitirmektir. Bir de şimdikilere, Suriye olayında rezil rüsva olanlara, ne yapacağını şaşırıp AB’den para dilenenlere bakın… Farkı anlarsınız. EMİN ÇÖLAŞAN..
Mustafa Kemal Atatürk
Örneğin okulda, Atatürk'ün karga kovaladığını bilirdik ama 5000'e yakın kitap okuduğunu bilmezdik. Laikliğini az çok bilirdik, ama Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci Yunanlılarca yıkılan, ahır yapılan yüzlerce camiyi tamir ettirdiğini bilmezdik. İçki içtiğini duyardık da. Kur’an’ın ilk gerçek tefsir ve tercümesini yaptırmak için verdiği mücadeleyi
Onuncu Yıl Marşı
Onuncu Yıl Marşı, Cumhuriyet'in 10. yıl kutlamaları için 1933'de düzenlenen marş yarışmasının galibi marştır. Sözleri : Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel'e aittir. Marşın bestesini Cemal Reşit Rey yapmıştır. Cemal Reşit Rey uzun süre uğraşıp, herkesin coşku ile birlikte söyleyeceği bir marş oluşturmaya çalışır. Ancak ağabeyi Ekrem
Reklam
10 Kasım
Ruhun şad olsun, modern dünyanın modern lideri,seni ne kadar ansakta hakkını veremiyoruz Atam, bu yolda çaba sarfediyoruz, umarım bahsettiğin muasır medeniyetler seviyesine çıkarız, çağın gereğini yerine getirirde Türkiyemizi, sana layık bir şekilde temsil ederiz:ATATÜRK. Kısaca şu konuya değinmek istiyorum Atam'a övgüler diziliyor, bu durum neticesinde körü körüne bağlanan kendini ''Atatürkçü'' olarak tanımlayan bağnaz bir kesim var. Yine, bu insanlardan pek farkı olmayan araştırmamış, biraz dahi çaba göstermemiş dini anlayamamış ''dincilik''ten öteye gidememiş Atatürk karşıtı bir kesim var. En nihayetinde her iki kesimde olayı kültür olarak algılamış, bünyesine katmıştır sorgulamadan, düşünmeden...Bugünleri fırsat olarak biliniz ve bari bir gün dahi olsa araştırınız bakalım hakikat neymiş, ama ''Atatürkçüyüm'' yada ''Atatürkçü değilim'' diyebiliyorsanız Atatürk'ü öz kaynaklardan, askeri kaynaklardan, sağdan ve soldan araştırın bakalım en sonunda da uluslararası kamuoyunda araştırın bakalım, doğru hakikat elbet ortaya çıkacaktır. İlgililere duyurulur! Atamızı birde ''Mekteb-i Harbiye'' den okuyunuz, eğer zamanınız varsa :kho.edu.tr/hakkinda/harbiy...
Atatürk’ün diktatörlüğünün sebebi her şeyden önce bağımsızlığı ve hürriyeti öğretmek, insanlığı, akılcılığı öğretmek. Bunu yapmak için de diktatörlük yapmak mecburiyetindesin. Ama Atatürk’ün yaptığı diktatörlüğün bir farkı var. Onun diktatörlüğünün içinde zorbalık yok, düşüncesini öyle veya böyle empoze etmek var. Ama bu empoze etmek kişisel kapris ürünü değil. Nihayetinde kararı yine sen alıyorsun, karar veren sensin. Kendi fikirlerini “Ben böyle istiyorum” diye empoze etmiyor Atatürk. Ortaya atıyor, tartışıyor, tartışıyor, tartışıyor ve karşısındaki onu yıkamıyor. Sonunda onun fikri galip geliyor ve oy veriliyor. O oylarla alınıyor bütün kararlar. Ama mutlaka ve mutlaka oy isteniyor.
Atatürk demiş doğuyu sevmeyenlere duyurulur.
“Şark’tan doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün nasıl ağardığını görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu şüphesiz ki terakkiye ve refaha yönelik olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hâkim olacaktır.”
Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı egemen olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk (1933)
Sayfa 90 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
631 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
(Bir gün bu topraklarda yüce ruhunu anlayan insanlar daha çok olacaktır Sevgili Atatürk. O zaman geleceğe umudumuz daha çok olacaktır. Sevgi ve Saygıyla...) #kitapyorumu Çankaya Falih Rıfkı ATAY Gazeteci daha sonra Milletvekili olan Falih Rıfkı ATAY, bildiğimiz Yüce Atatürk’ün bilmediğimiz yönlerine ışık tutuyor Çankaya kitabında. Zaman zaman
Çankaya
ÇankayaFalih Rıfkı Atay · Pozitif Yayınları · 20213,834 okunma
En dikkatsiz bir gözlemci bile, Cumhuriyet tarihimizin Atatürk ve İnönü dönemlerini karşılaştırırsa, temel bir farkı görmezlikten gelemez. Mustafa Kemal dönemi, özetlenmek istenirse, şöyle özetlenebilir: Ulusal bir ekonomi ve ulusal bir kültür kurma; bunun için de, a) yabancı sermayesini ulusallaştırmalar yoluyla, yurtdışına çıkarma, b) ulusal demiryolu ve sanayileşme politikasıyla kalkınma, c) emperyalist ülkelerle ittifaklardan kaçınma, d) ulusal bir kültürün oluşması için gerekli örgütlenmeleri gerçekleştirme (Tarih Kurumu, Dil Kurumu vs). Mustafa Kemal döneminin dikkati çeken özelliği, ulusallığı ve bağımsızlığıdır. İnönü dönemi, o dönemin şakşakçıları tarafından ‘Perikles dönemi’ diye adlandırılmıştır. Bunu niye mi yapıyorlardı? Basit bir sebepten: İnönü dönemi, bir ‘kültür seferberliği’ dönemidir. İnönü kalkınmayı, ülkenin gelişmesini bir ekonomi sorunu olarak almamış, alamamış, bir kültür sorunu olarak almıştır. Böyle olunca, dönemin belirleyici niteliği, köylere zorunlu okul götürmek, konservatuvar açmak, opera kurmak, devlet radyolarını batı müziğine tahsis etmek, Milli Eğitim Bakanlığı yayınlarıyla ‘batılı kültürü’ Türkçeye aktarmak, işi liselerde Yunanca ve Latince derslerinin konulmasına kadar götürmek olmuştur. Kültürel düzeyde batı kültürüne bağlanma, siyasal düzeyde Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile ittifak yapmasına uygundur ve koşuttur.
Sayfa 227Kitabı okudu
801 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.