İdam. Başkasının yaşama, pişman olup düzelme hakkını, hayatını elinden alan o iğrenç ceza. Ceza mı sahiden, sonrası yokken? Caydırıcı mı?
Suçu işleyecek psikolojiye sahip birini durdurabilir mi?
Peki suç oranları nasıl düşecek? Suçu işlemeye sebep olan etkenleri ortadan kaldırarak belki. Fakirlik, eğitimsizlik, eşitsizlik, yolsuzluklar, dini alet etme, şiddeti normalleştirme.. Hugo da önsözünde bunları vurguluyor. İnsan hayatının öneminden bahsediyor. Kokuşmuşluğu, toplumsal hayatı, dönemin kafa yapısını çok güzel anlatıyor.
Bir idam mahkumunun son günü o kadar normal ki. İnsanı heyecanlandıran, meraklandıran, ani duygu değişimlerine sebep olacak olaylar yok. Hapiste idam edilmeyi bekleyen biri, hapsolmuş biri neleri görebilirse, nelere tanık olabilirse onlar var bu kitapta. Bu bize normal gelen her görüntü, her an onun için hafızasına kazımak istediği hayatının son saatleriydi. Sonuna yaklaştığı hayatıydı. O yüzden her bir an, her bir detay çok önemliydi. Son nefesini verirken yanında götürebilecek gibi sarılıyordu o anlara. O yüzden bazen detaylı tasvirlerde kaybolsam da bu anların mahkum için önemini düşünüp mantıklı buldum.