Bazı anlar var ki çağlar önce ayrılmışız gibi hissettim. Oysa ayrılık dediğimiz şey, zihinlerimizin ürününden başka bir şey değil. Belki de hiç ayrılmadık."
Bahman Ghobadi sinemasının en temel sorunu kuşkusuz "sınır"dır. Yönetmenin istisnasız bütün filmlerinde aşılması gereken ve filmin oyuncuları tarafından sadece bir engel olarak değerlendirilen somut bir sınırın varlığıyla her an yüzleşmek gerekmektedir. Elbette bunun asıl nedeni Kürdistan coğrafyasının birbirine komşu dört devlet tarafından bölüştürülmüş olması ve Kürt halkının olağan bir kabullenmişlikle bu sınırları yok sayarak gündelik "geliş-gidişlerini" sürdürmek istemeleridir. Sınırın, Kürt topraklarında "ayrılığı", sınırı aşma eyleminin ise daimi olarak "kavuşmayı" temsil etmesinin nedeninin bu olduğu düşünülebilir. Kürt halkının zorunlu bir "ayrılık" dışında herhangi bir anlam ifade etmeyen bu sınırları muğlaklaştırmaya yatkınlığını Ghobadi sinemasında açıklıkla tekrar tekrar
gözlemlemek mümkündür.
Aşk geçer, sevgi kalır ama sevda yaralar. Aralarında çok büyük farklar var. Aşk kıpır kıpırdır, heyecanlıdır. Sevgi sakindir, ebedîdir. Sevda ise hüzünlüdür, içinde keder, gözyaşı, ayrılık barındırır.
YÜRÜYELİM SENİNLE İSTANBUL’DA
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
Hayallerim kıpkırmızı olurdu
İstanbul hâlâ güneşin ardında
Ufuklarında birkaç kere leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hâlâ sevimli mi sevimli