“Burası, Alibey Köy Deresi sularıyla mamur bütün İstanbul halkının çok iyi bildiği ünlü bir Lale Bahçesiydi. Burada laleler Hafız Çelebi’nin elleriyle ve çok özel usullerle terbiye görürdü.
Hafız Çelebi’nin bütün sermayesi, eğir kökü bitkisini yiyerek beslenen kaplumbağalardan ibaret idi. Kimse bilmezdi ama, Çelebi güz mevsimi geldiğinde, Lale Soğanlarını toprağa gömmeden evvel bu kaplumbağaları toplar, iki gece tahta kasalar içinde bekletirdi. Bu sırada kasaların zeminine değişik renklerde toprak boya yığar, boyaların arasına nane ve fesleğen unu karıştırıp kaplumbağaların onunla beslenmesini sağlardı. Sonra onları boş kasalara alıp 2-3 gün aç bırakır ve bu sefer de önlerine yiyecek olarak Lale Soğanlarını koyardı. Aç kaplumbağalar büyük bir iştahla Lale Soğanlarına saldırınca, diş izlerini geçirdikleri dakikaya kadar hepsini izler, ardından onları ağızlarından çekip alır, önlerine başka Lale Soğanları koyardı. Kaplumbağa salyası bulaşan soğanları bu sefer besili koyunlardan aldığı kuyruk yağına yatırıp, bir gece bekletir, ertesi gün toprağa gömerdi.
Bu usulü bulasıya kadar tam otuz yıl (!) denemeler yapmıştı ve nihayet istediği renkte Lale elde etmeyi başarmıştı, Hafız Çelebi.
Yani, kaplumbağalara hangi renk toprak yedirirse, ısırılan Lale Soğanı o renkte çiçek açıyordu. Bunun içindir ki Hafız Çelebi, bahçesindeki yeni soğanların ne renkte Laleler vereceğini daha toprağa diktiği günden itibaren bilir, bunu da herkese ilan eder, bütün kış insanları merakta bırakırdı. Bahar gelince de Laleler tam onun dediği renklerde büyürdü…”