Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yetim kalmış çiçekler sana meftun bakardı Yuvanda gülkurusu bakışların kokardı Tenhâda çoğaltırdın gözlerini kimsesiz Gözlerin başkaları için ağlardı sessiz Bereket dağıtırdın çocukların kalbine Sonbaharına erip döndürüldün Rabb’ine
“Ey yollardaki taşlar, parçalanmış kütükler ve sen koca dünyaya zemin olan, isimsiz, sıradan toprak, ey kız kardeşim ruhuma duyarsız kalarak bana rahat, huzur veren sizler [...] Anam Yeryüzü’ nün ayında ya da güneşinde sen ki şefkatli bir annesindir, insan annem gibi beni ayıplayamazsın bile, hem farkında olmayarak da olsa beni çözümleyecek ruhun da yoktur senin, ne de kendine itiraf edemeyeceğin fikirlerini açığa vuran anlık bakışların.”
Reklam
“Sokakta yürüyorum, gelip geçenlerin yüzündeki gerçek ifadeleri değil, hayatımı tanımış, nasıl bir adam olduğumu bilmiş olsalar, ruhumun ürkek, gülünç aykırılığını hareketlerime, yüzüme hafifçe yansıtmış olsam beni gördüklerinde takınacakları ifadeyi görüyorum. Dönüp yüzüme bile bakmayan bakışların derinliklerinde alaylar seziyorum, çok da doğal buluyorum bunu, zevk duyabilen, bir şeyler yapan insanlarla dolu bir dünyadaki istisnalığıma bu alaylar; karşıma çıkan simaların altında, hayatımın huzursuz sakarlığının bilincimdeki katman katman, her yere sızan izdüşümünün kıkırdadığını duyar gibi oluyorum.”
Mona Rosa
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister. Ah senin yüzünden kana batacak. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Ulur aya karşı kirli çakallar, Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Yaşamım boyunca hiçbir zaman bakışların ve gözlerin bu kadar çok şey anlatabildiğine tanık olmamıştım.
Gök gebe, bulutlar gebe, güz gebe. Kokun, bakışların çoktan gebe. Sevişmeler, rüzgârlar başladı. Saçların? Düzelt çıkmadan. Havalandı sevgilim. Uyumam, sen uyumadan.
Süreyya Berfe
Süreyya Berfe
Reklam
Kısa bir zaman önceye kadar ümitlerin hem yanıp, hem söndüğü, bakışların hem kararıp, hem aydınlandığı, demli çayların içilip, iri boncuklu tesbihlerle ya sabırların çekildiği koğuşların taş duvarları, taş zeminleri sağır ve dilsiz görünüyor şimdi.
Sayfa 9
- Senin kendine has, şimdiye kadar kimsede görmediğim bakışların var. Yüzler birbirine benzeyebilir ama bakışlar... Onları birbiriyle kıyaslamak mümkün değil ki . Hele de senin sahip olduğun bakışlar gibisini... - Ne varmış benim bakışlarımda? - Yeşil bir yalnızlık...
Yaralarını örtüyor usul Bakışların göz göz tutuşturduğu Etinde sönmüş bir yangını Soluğuyla yüreğine gömüyor. Sesi öfkesi kadar çatallı Alnındaki kara bulut kalkıp kalkıp Çocuklara düşüyor Çiçeklere düşüyor Işıklara düşüyor...
Çok düşündüm. Duvar yükselirken, pencere dibine bir Borges, kapı yanına bir Vallejo, onun üstüne Kafka ve yanına Kant ile Hemingway’in Silahlara Veda'sının ciltli bir baskısı; her zaman hacimli kitaplar yazan Cortázar ve Vargas Llosa, Valle-Inclán ile Aristoteles. Camus ile Morosoli ve çimento harcıyla Marlow’a ölümcül bir şekilde bağlanmış olan Shakespeare yerleştirilirken oralarda yürüyor olmalıydı; hepsi bir duvarı yükseltmeye, bir gölge yaratmaya yazgılıydı. ‘Sıcak olacak, ha? Değil mi?’ diye bağırırdı duvarcı, onu neşelendirmek, sanki o harem içine kendisi de düşmüş gibi şüphesiz sertleşmiş olan yüzündeki keskin kederi dağıtmak için. Çünkü yüzüne artık kimsenin kapağını açmayacağı, arzuyla bakmayacağı ve hayran bakışların karşısında, ‘Doğrusu hepsini okumadım. Yıllardır bana eşlik ediyorlar. Bakın, burada bayılacağınızı düşündüğüm bir şey var,’ diyemeyeceği kitapların yalnızlığı istiflenmiş olacaktı. Fakat, ‘Hâlâ benim arkadaşım onlar. Kışın üzerimi Örtüyor, yazın gölge yaratıyorlar. Beni rüzgârlardan koruyorlar. Kitaplar benim evim,’ diyebilirdi. Her ne kadar sonuç tatsız da olsa ve kitaplarla kurulan böylesi narin bir ilişki onu uzak ve izbe bir kumsala sürüklese bile kimse karşı çıkamazdı bu cümleye. Bir hafta içinde duvarcı, Carlos Brauer’in eserini kireçle kaplayıp şekil vererek sayfa sayfa, cilt cilt, baskı baskı ördü evin duvarlarını Rocha’nın kumları üzerine. Başka bir eserin içinde yok olan bir eserdi bu. Sadece hapsolan değil, çimento ile yok edilen...
Sayfa 66 - Jaguar Kitap
Reklam
Yakamoz güzeliydi deryada bakışların Akdeniz gözlerinin damlasıydı o akşam Öyle masum ve titrek bir yanılgıydın ki sen Saçların gariplerin rüyasıydı o akşam Yağmurdun, gülümsedin çorak topraklarıma Tebessümün göklerin cilasıydı o akşam Bir anda kelepçeli buldum bileklerimi Varlığın gurbetimin cilasıydı o akşam Dağları birer birer devirip sana gelmek Gönlümün en ateşli duasıydı o akşam Dolunay saatleri yaşadım yollarında Yüzün sanki sonsuzluk şuasıydı o akşam Aldandım bulutlara uzanan ellerine Bu sevda ömrümün son sevdasıydı o akşam Oysa anlayamadım ıstırap olduğunu İçimde bir heyüla, bir serap oldugunu Her lahza çöktüğünü ve harap olduğunu Bilemedim ne deniz, ne mehtap olduğunu Meğer kalbin kalbimin belasıydı o akşam
Güz kadar uzaklara dalarken bakışların .. Uzaklar: acıların göçüp gittiği yerler..
Sanat yalancıdır, çünkü toplumsaldır. Ve sanattaki anlatım biçimleri arasında yalnız ikisi önemlidir - biri derin ruhumuza hitap eder, öbürüyse ruhumuzun dikkatli kısmına. Birincisi şiirdir, ikincisiyse roman. Şiirin yapısında başlar yalan, romanınsa konusunda. Birincisi hakikati çeşitli kurallara uyan, dilin özünü bile çarpıtan çizgilerle vermeye çalışır; öbürüyse hiçbir zaman var olmadığını bildiğimiz bir gerçekliğin üzerinden aynı sonuca varmaya çalışır. Rol yapmak, sevmektir. Ne zaman güzel bir gülümseme ya da düşünceli bir bakış görsem (bakan ya da gülenin kim olduğuna aldırmadan), hemen bu gülen yüzün ya da bakışların ardındaki ruhun derinliklerinde hangi politikacının bizi satın almaya çalıştığını ya da hangi orospunun satın alınmak için uğraştığını düşünürüm. Öte yandan, bizi satın alan politikacı, en azından bizi satın almış olma olgusunu sevmektedir; satın alacak olursak orospu da hiç olmazsa onu satın almış olmamızdan hoşlanır. Ne kadar istesek de evrensel kardeşlikten kaçamayız. Hepimiz birbirimizi severiz, yalan ise, karşımızdakine verdiğimiz bir öpücüktür.
Tövbe Etme Taktiği
Tüm günahlara aynı anda tövbe etmek yerine En çok işlediğin günahtan başla tövbe etmeye Gıybetin mi çok yoksa mahreme bakışların mı Bir sıra belirle kendine ve tek tek ilerle Emin olunca son verdiğine Hemen geç diğerine İşe yaradığını görünce Dua edersin bu fakire
başınızın dikliği aşkınıza şahittir ve aşkınız kadar şahitsiniz
narkoz içmiş beyinlere doğruyu yendiren sözleri elin kalem tutunca söyle. farzdır. aşk kadar sahihtir rüyan. bakışın kadar kuvvetli. kaderini omuzlayıp devrik cümleni dirilt bakışların hapsinde. gün buralarda erken başlar lakin. ziyasına tutuşmak lazım güneşin.
Sayfa 17 - Ahenk KitapKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.