Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türk halkının uygarlaşma yönündeki sorunlarını çözemediği de gün gibi işikardır. Bunun nedenini hep yaratıcılığımızın köreltilmekte olduğuna bağlayıp durmuşuzdur. Sorunun tam tersine bayağı da yaratıcı bir toplum olmamıza rağmen, bazı problemlerimizi çözemediğimizde yattığını gördüm. Çünkü problem tanıyamıyoruz. Sık tekrarlanan bir laftır: Problemin çözümünün yarısı problemi görmekte yatar. Biz işte bu problemi görme, yani teşhis etme kısmında çuvallıyoruz. Problem görmenin iki bileşeni vardır: 1) Eleştirel bir tavır sahibi olmak. Yani her duyduğundan, her gördüğünden kuşkulanmak. 2) Etrafımızda olup bitenler veya ilgilendiğimiz konular hakkında bilgi sahibi olmak. İşte biz bu her iki konuda da çuvalladığımız için, problem teşhisi yapamıyoruz. Tabii problemi görmeyince ortada yaratıcı çözüm bulmak için de neden kalmıyor.
Sayfa 36 - Ka KitapKitabı okudu
Kendine!
Çalışmak Yorar'ın sayfalarını yeniden çevirirken bayağı bezginlik duyuyorsun. Şiirlerin yapısı gevşek, sonra bunlara şiir demeni haklı çıkaracak yeterince yoğun bölümler yok. Eserin yaratıcı yapısını meydana getirecek olan o ünlü imgeler nerede? 24 yaşından 30 yaşına kadar, hayatının altı yılını bu kitabı yazmak için harcamaya değer miydi?
Sayfa 126 - Can ModernKitabı okudu
Reklam
Öte yandan, bu kitabı yazmamdaki amaç da bu. Geç kalındığını, ama çok geç kalınmadığını söylemek. Çöküşü ve gerilemeyi önlemek amacıyla bütün gücümüzle harekete geçmemenin bir intihar, bir suç olacağını söylemek. Hâlâ harekete geçilebileceğini, hâlâ olayların akışının değiştirilebileceğini, ama bunun için kararsız, korkak, bayağı değil, cesur ve yaratıcı olmak gerektiğini söylemek.
"Hâlâ harekete geçilebileceğini, hâlâ olayların akışının değiştirilebileceğini, ama bunun için kararsız, korkak, bayağı değil, cesur ve yaratıcı olmak gerektiğini söylemek."
Sıradan iyiliğin ölçütüne göre iyi olmak çok kolaydır. Gerekli olanlar sadece bir miktar alçakça korku, yaratıcı düşünce yoksunluğu ve orta sınıf saygınlığı için bayağı bir tutkudur.
"Sonsuz", "ruh", "evren"; hiçbir şey saklamayan sayısız kelime, fiili durumlardan kaçmamızı sağlayan yaldızlı asil süsler. Kelimelerin boşluğu altında dünyayla uyum içinde olmayı beceremeyişimiz ve sonunda ölüm bize gelene ya da biz kendimizi ortadan kaldırana dek bu durumdan kaynaklanan gerilim yatmaktadır. İnsan yabancıdır. Tanrı'ya, maddeye ve kendine yabancı. Kendi Sürgün cezasına dirimselliğini akıtarak, inkâr ettiği bir toprakta gezinen ve kendi istisnailiğinden ahlaksızca zevk alan yabancının ta kendisidir. Ürettiği çareler onu onurlandırmaz: gökyüzü, mutluluk, Yaratıcı, ilerleme - amma vasat ecza! Zihnin inkârları onun tek özgün sıfatını temsil eder! Gerisi içgüdülerin uzantısıdır, nesnenin bayağı zaferidir. İnsanın özü her şeye karşıtlığında yatar.
Sayfa 75
Reklam
Erkeklere sevişmeyi, sevişmeye duygu katmayı, asıl da yüz yüze sevişmeyi öğretenler kadınlardı. Sevişmeyi yüceltenler tanrı-analar. Onlar sevişmede önder olmakla kalmıyor; sevişilen her kadının da tanrıça olduğuna, tanrıça ya da tanrı-ananın onda bedenleştiğine inandırıyorlardı erkeği. Böylece onun kaba, tiksindirici, bayağı davranması önleniyordu. Sevişme yüce bir kat, makam; sevişilen kadın ise yüce bir kadın oluyordu. Sevişmenin yönlendirilmesi kadınların eline bırakılıyordu böylece. Bundan duyduğu güvenle kadın yaratıcı, rahat, kendine güvenli davranabiliyordu.
Sıradan iyiliğin ölçüsüne göre iyi olmak çok kolaydır. Gerekli olanlar sadece bir miktar alçakça korku, yaratıcı düşünce yoksunluğu ve orta sınıf saygınlığı için bayağı bir tutkudur.
İnsan denen mucizeye tutkunum. Tuhaf gelebilir ama, o karmaşık, o yaratıcı ve güçlü organizmaların her birinde apayrı yaşanan serüvenin, kolaycacık ilkel, bayağı ve birbirinin çok benzeri zavallı öykülere dönüşme hüznünü seviyorum galiba.
Sayfa 71
75 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.