Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan denen mucizeye tutkunum. Tuhaf gelebilir belki ama, o karmaşık, o yaratıcı ve güçlü organizmaların her birinde apayrı yaşanan serüvenin, kolaycacık ilkel, bayağı ve birbirinin çok benzeri zavallı öykülere dönüşme hüznünü seviyorum galiba.
Sayfa 82 - Remzi Kitabevi - 7. BasımKitabı okudu
Erkeklere sevişmeyi, sevişmeye duygu katmayı, asıl da yüz yüze sevişmeyi öğretenler kadınlardı. Sevişmeyi yüceltenler tanrı-analar. Onlar sevişmede önder olmakla kalmıyor; sevişilen her kadının da tanrıça olduğuna, tanrıça ya da tanrı-ananın onda bedenleştiğine inandırıyorlardı erkeği. Böylece onun kaba, tiksindirici, bayağı davranması önleniyordu. Sevişme yüce bir kat, makam; sevişilen kadın ise yüce bir kadın oluyordu. Sevişmenin yönlendirilmesi kadınların eline bırakılıyordu böylece. Bundan duyduğu güvenle kadın yaratıcı, rahat, kendine güvenli davranabiliyordu.
Reklam
Kürtlerin tüm hakları ellerinden alınmış, dil dahil, onlara ait ne varsa her şey yasaklanmış, şiddet ve baskıyla bir asimilasyon politikası izlenmeye başlanmıştı. Kürtler buna direnmiş ama her defasında mağlup olmuşlardı. Türkiye'nin resmi kayıtlarına göre 1925 ile 1950 yılları arasında Kürtler 28 kez "ayaklanmışlardı" ve devamlı kırılmışlardı. "ayaklanma" sözü gerçeği yansıtmıyor, Kürtler ayaklanmamış, herkes kendi bölgesinde, merkezi bir örgütlenme ve kumanda olmadan, yeni düzene karşı direnmişti. Ama hep başarısızlığa uğrayarak, mağlup olarak. Bu mağlubiyetlerin bilançosu çok yüksek; yüzlerce liderin idam edilmesi, yüz binlerce insanın göçü, onbinlerce insanın katledilmesi ve hiçbir hakka sahip olmadan topyekûn bir kabul, bir itaat. Sayısız hayalkırıklığı, ihanet, eziklik, çaresizlik, esaret, onur ve güven duygusuzunun kaybolması, korku ve belki de en önemlisi büyük sevinçlerin, mutlulukların, yaratıcı şevk ve güçten uzak bayağı bir hayat...
Tanrı'nın Gizemli Planı
Adem'in düşüşünden sonra, Tanrı Yaratılış 3:15 ayetiyle Büyük Kurtuluş Planı'nı ilan etti. Bu ayet, İsa'nın kadının soyu olarak beden alacağını ve bu planı gerçekleştireceğinin bir ön bildirisidir. Şeytan ve onun soyu da bu planın bir parçasıdır. Bu plan, Tanrı'nın bir gizemi olup insan aklıyla anlaşılamaz. Aslında, bu konu
Sayfa 34 - YAY YayınlarıKitabı okudu
(...)1939 yılında başlayıp 1950 yıllarına kadar dil ve matematik felsefecisi, filozof L, Wittgenstein, İngilterede Oxfordda vermiş olduğu meşhur Estetik derslerinde, Tolstoy'un eserinden de etkilenerek W. Shakespeare'yi tenkit eder. Ne garip... Bilgeler Tolstoy'un tenkitlerine karşı çıkamadılar. Ama Wittgensteine ise “Edebiyattan anlamıyor” sözüyle, bu bayağı, çok peşin hükümlü ve küflü ifadeyle saldırdılar.
Sayfa 137Kitabı okudu
Bork, varoluşun yüce anlamı olduğunu düşündü: Yıllarca biriken ve her gün biraz daha zenginleşen bilgiler, ansızın, şimşek gibi insanın gözünü açıyor. Buna, tabii ki günlük yaşam, ailedeki dirlik düzen, bilimsel çevrelerce tasvip edilmek, yani her gün insanın ruh halini, yaratıcı gücünü belirleyen etkenler de tesir ediyor. Bu duruma, çok bayağı gelse de, mutluluk denir. Bu mutluluk, küçük burjuva mutluluğu bile olsa değerinden bir şey kaybetmez.
Reklam
Lübeyd inledi. "En azından birkaç gün için kan dökmeyi erteleyebilir miyiz? Lanetli bir gölü dev bir tahta çanağın içinde, daha kraliyet yemeklerinden tadamadan ihanet suçlamasıyla kafam uçurulsun diye geçmedim." Ali, "İhanetin cezası o değil," diye mırıldandı. "O halde ihanetin cezası nedir?" "Bir karkadan tarafından öldürülmek." Bu defa Lübeyd'in beti benzi attığında Ali bunun sebebinin deniz tutması olmadığını biliyordu. "Ah," dedi boğazı tıkanmış gibi. "Bayağı yaratıcı bir aileden geliyorsun, değil mi?" Ali bakışlarını pirinç duvarlara çevirdi. "Babam sadakatsizliği hiç hafife almıyor." Başparmağını boynundaki yaranın üstünde gezdirdi. "Söylediğime inan."
Sayfa 165Kitabı okudu
Sıradan iyiliğin ölçüsüne göre iyi olmak çok kolaydır. Gerekli olanlar sadece bir miktar alçakça korku, yaratıcı düşünce yoksunluğu ve orta sınıf saygınlığı için bayağı bir tutkudur.
Öte yandan, bu kitabı yazmamdaki amaç da bu. Geç kalındığını, ama çok geç kalınmadığını söylemek. Çöküşü ve gerilemeyi önlemek amacıyla bütün gücümüzle harekete geçmemenin bir intihar, bir suç olacağını söylemek. Hâlâ harekete geçilebileceğini, hâlâ olayların akışının değiştirilebileceğini, ama bunun için kararsız, korkak, bayağı değil, cesur ve yaratıcı olmak gerektiğini söylemek.
... Nedenim çok basit. İnsan denen mucizeye tutkunum. Tuhaf gelebilir belki ama o karmaşık, o yaratıcı ve güçlü organizmaların her birinde apayrı yaşanan serüvenin, kolaycacık ilkel, bayağı ve birbirinin çok benzeri zavallı öykülere dönüşme hüznünü seviyorum galiba.
Reklam
"(...)Felsefi saflıkla, saflıktan uzak olan gündelik hayatı kesin bir biçimde ayıracak mıyız? Gündelik hayat, bilgelik tarafından yüzüstü bırakılmış, kendi acı kaderine terk edilmiş şey olarak mı düşünülecek? Işıklı derinliğin dünyanın üzerinde parıldamasını engelleyen bir duvar olduğu mu söylenecek? Ya da kaçınılmaz bayağılığın,varlığın arka yüzünün, gözden düşmüş olan hakikatin, "neyse o olarak" hakikate ve varlığa ait olduğu mu söylenecek? Bu dünya bayağılık olarak, pratik bir bayağılık ve bayağı bir pratik olarak var olduğu ölçüde, felsefe ya gereksiz bir şeydir, ya da felsefi olmayan dünyanın dönüştürülmesinin temeli ve başlangıç noktasıdır. Şu halde açık kalan bir tek yol var önümüzde: Ondaki ikiliği, düşkünlüğü ve verimliliği, sefaleti ve zenginliği göstermek için gündelik hayatı felsefeden yola çıkarak betimlemek ve çözümlemek. Bu da gündelik hayatın özünde bulunan yaratıcı etkinliği, tamamlanmamış yapıtı ortaya çıkaracak olan devrimci bir kurtuluş tasarısını gerektirir(...)"
Sayfa 23 - Metis
" "Sonsuz", "ruh", "evren"; hiçbir şey saklamayan sayısız kelime, fiilî durumlardan kaçmamızı sağlayan yaldızlı asil süsler. Kelimelerin boşluğu altında dünyayla uyum içinde olmayı beceremeyişimiz ve sonunda ölüm bize gelene ya da biz kendimizi ortadan kaldırana dek bu durumdan kaynaklanan gerilim yatmaktadır. İnsan yabancıdır: Tanrı'ya, maddeye ve kendine yabancı. Kendi sürgün cezasına dirimselliğini akıtarak, inkâr ettiği bir toprakta gezinen ve kendi istisnailiğinden ahlâksızca zevk alan yabancının ta kendisidir. Ürettiği çareler onu onurlandırmaz: gökyüzü, mutluluk, Yaratıcı, ilerleme - amma vasat ecza ! Zihnin inkârları onun tek özgün sıfatını temsil eder! Gerisi içgüdülerin uzantısıdır, 'nesnenin' bayağı zaferidir. İnsanın özü her şeye karşıtlığında yatar."
_Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur. _Seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş kişiye entelektüel denir. _Eğer doğru kullanırsan sözcükler X ışınları gibi her şeyi delip geçebilirler. _Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere, dertlerin yüzme bildiğini söyle. _Dertten kim öImüş sanki bırak her şey dağınık kaIsın.
Yüksek bir anlam, gizemli bir görünüş, bilinmeyenin vakarı, sonsuzluk... bunların hiçbiri varlığın kendinde taşıdığı özellikler değil, Romantik öznenin ona yüklediği özelliklerdir. Yani aslında romantik özne romantikleştirmeye giriştiği varlığın büyüsünün geri gelmemek üzere bozulduğunu, onun kendinde bayağı, alışıldık, bilindik ve sonlu olduğunu baştan kabul eder. Bu varlığa gizemi ve yaşamı üfleyecek olan, öznenin kendisidir. Dolayısıyla, yaratıcı gücün varlık ya da doğa değil de özne olduğu bir düşünme tarzıdır Romantizm, bu haliyle de onun köküne kadar modern olduğu söylenebilir.
İnsan denen mucizeye tutkunum. Tuhaf gelebilir ama, o karmaşık, o yaratıcı ve güçlü organizmaların her birinde apayrı yaşanan serüvenin, kolaycacık ilkel, bayağı ve birbirinin çok benzeri zavallı öykülere dönüşme hüznünü seviyorum galiba.
Sayfa 71
74 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.