Bazı anlar vardır ki birkez yaşarsın onu:
Yani ölmek mesela..
Ve bunu yaşayınca da yaşayanlara asla anlatamazsın.
Bazı şeyleri anlaman için illa yaşaman gerekir.
Ve yaşadığında da zaten bu dünyada bir daha asla eskisi gibi yaşayamazsin.
Öğrenmenin bedelidir bu; ölümü yaşamanın bedeli: dünyada yaşayamamaktir.
SAHİP OLMAK YADA OLMAK
“Biliyorum ki ben, Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım anlar dışına, Hiçbir şeye sahip değilim.” Goethe
Eğer sevdiğim halde, karşımda bir sevgi doğuramıyorsam, yani sevgim bir karşı sevgi üretmiyorsa; yaşamımı seven bir insan olarak dışa vurmam beni sevilen biri haline getirmiyorsa, sevgim güçsüz
Çoğumuz başımıza kötü bir olay geldiğinde geçmişe dönüp onu değiştirmek ister bunu yapabildiğinin hayalini kurar...
Bu kitapta o isteğe kapılan karakterlerimizin seçimlerini ve sonuçlarını okuyoruz
Umutsuzluğa kapılanların yoluna çıkan bir kitap dükkanı tek farkı içinde sihrin olması.
"Kitapçı dükkanları, ışığı, sevgiyi ve umudu hikayeler aracılığıyla dünyaya yaymak için vardır." diye bir cümle geçiyor kitapta
Baş karakterimiz Poppy abisinin en yakın arkadaşını savaşta kaybedince hayatları alt üst olur. Abisi Allan sihri kendi çıkarı için kullanıp geçmişe giderek arkadaşını kurtarmak ister ama kitapçı dükkanının bir kuralı vardır "Yöneticiler sihri asla kendileri için kullanmamalıdır". Babaları da teşhisi konulamayan bir hastalığa yakalanınca tüm yük Poppy 'nin omuzlarına yüklenir. Poppy hem artık dükkana sahip çıkması gerekir hem de abisi Al' in karanlıkla savaşmasına engel olması gerekir.
Allan karakterine başta sinir olsamda sonlara doğru böyle hissettiğim için pişman oldum. Gerçekten güzel bir kitaptı. Tek sorun bazı yerlerde yazım dili rahatsız etti belde çeviriden dolayıdır.
Geçmişe gidip şunu "keşke" değiştirebilsem dediğim anlar için yazılmıştı sanki. Poppy karakterinide sevdim
Hani bazı anlar vardır
mutlusundur ama bir eksik vardır
Öyle hissedersin
Belki bir kişi eksiktir
Belki binlerce kişi
Belki mekan yanlıştır
Belki de zaman
Belki de en büyük yanlış
sensindir o an...
Hayatta bazı anlar vardır, olmayacağını bile bile şansınızı denediklerinizden. Bir de tesadüf gibi görünen mecburiyetler vardır. Derler ki; bir gün beklentisiz, koşulsuz sevebilen bir aşık olursan karşındaki bilmese de o zaten senindir.
Matt Haig'in okuduğum ilk kitabıydı ve gerçekten çok keyif aldım. Kitap zaman üzerine bol bol düsünmemizi sağlıyor. 41 yaşında sıradan bir tarih öğretmeninin çok bilinmeyen rahatsızlığı yüzünden aslında yüzyıllardır farklı farklı hayatlarda farklı farklı kimliklerle yaşadıklarını okurken, hayatı nasıl yaşamalıyız sorusuna cevap arıyoruz. Korkarak, herkesten soyutlanarak, aşık olmadan, sevmeden, biriyle bağ kurmadan, dost olmadan, sürekli geçmişin ıstırabı ve geleceğin kaygısıyla meşgul bir zihinle yaşamak yaşamak mıdır?
" Anları yakalamak. Gelip geçen kısacık anları. Geçmiş ya da geleceğin dışında bir şeyde yaşayabilmek. Sahiden burada olmak. Sonsuzluk, demiş Emily Dickinson, şimdilerden oluşur. "
Belki de zamanı durdurmanın yolu sadece şimdide kalmaktır. Bazı anlar vardır sonsuza kadar bitmesini istemezsin. Bazı anlar vardır bir kere daha yaşayamazsın. Bazı anlar vardır asla unutamazsın. Hayat bu anların toplamıdır galiba. Bunu anladığımızda gerçekten yaşamayı seçmiş oluyoruz. Hayat, yaşamak ve zaman üzerine düşünmek isteyenlere kesinlikle öneririm. Çok güzeldi.
Hayatta bazı anlar vardır, olmayacağını bile bile şansınızı denediklerinizden. Bir de tesadüf gibi görünen mecburiyetler vardır. Derler ki, bir gün beklentisiz, koşulsuz sevebilen bir âşık olursan karşındaki bilmese de o zaten senindir.
Yalnızca bir isim beni bu kadar eskilere götürebilir miydi, bilmezdim. Götürürmüş. İmkânsızlığa doğru bir arayışım var, asla gelmeyecek bir bekleyiş. Pencerenin arkasında, asla gelmeyecek o güzel geleceği beklemek... Üzgünüm çocuklar, çoktan bir kez âşık olmuşum bile. Çünkü ben sokakları yalnız yürüyorum. Yalnız müzik dinliyorum. Bir fincan kahvemi hiç kimseyle paylaşmıyorum.
İnsanca yaşamak için sınırlarınızı nereye dek zorlayabilirsiniz?
.
Erfan... Çevresi çöllerle kaplı bir yerde bulunan küçük bir köy, yazgısına terk edilmişti. Burayı sürekli bir baskı, korkutma altında tutarak sömüren, sıra dışı geleneklerine de çocuk-adam seçmek için kullananlar vardı. Köylüler ne denli karşı çıksa da bir türlü bu durumdan