Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Taşlara bakıyorum: Yüzler yaş topluyor. Yapraklara bakıyorum sonra: Yola çıkarken su, gizli bir kuyudan gökkuşağı, zehirler ve panzehirler. Tanrım, göze aldım ben: Bu soğuk sessizlik, bu kavurucu keder, bir gece sokak lambasının ışığında okuduğum kendi elimden çıkma satırları terketmiş anlam: Kimi çağırdım, gelmedi.
Sayfa 53
Özel sektörden devletin güvenli kollarına kendini atmış edâsı gibi !
Cemal Bey’in maiyetindeki işim rahattı. Saat beşten sonraki zamanım benimdi. Muhit değişmişti. Burada, Fener Postanesi’ndeki cıgara yanıklarıyla dolu tahta masa telefon etmek için sıra bekleyen, itişen kakışan yüzlerce insan, onların birbirine karışan konuşmaları yoktu. Her şey kibar, rahattı. Telefon benim konuşmam içindi. Zil seslerine ben koşmuyordum. Bilâkis ben basınca koşan adamlar vardı. İlk gün üst üste sekiz defa aynı hademeyi çağırdım. Birinde havayı sordum, ikincisinde saati; üçüncüsünde paltomu tutup giydirmesini, dördüncüsünde çıkarmama yardım etmesini istedim; beşincisinde adını öğrendim... Vâkıa sonunda iş biraz cıvıklaştı. Altıncısında cıgara ikram ederek karşıma oturtmuş, yedincisini kalkıp gitınesi, sekizincisini tekrar gelmesi için çalmıştım. İster inanın, ister inanmayın, bu benim için hakiki zevkti. Sıraya girmiştim! Akşamları Şehzadebaşı’ndaki kıraathanede Doktor Ramiz’le buluşmağa başladık. Fakat kahvede eski cümbüş kalmamıştı. Dört senede müşterilerin çoğu gitmişti. Ne çıkar, biz vardık: Yangeldi Asaf Bey, Doktor Ramiz, iki üç ressam, gazeteci... Ve ben aralarında yeni tecrübelerimle zengin bayağı bir şahsiyet olmuştum.
Sayfa 178 - Dergah yayınlarıKitabı okudu
Reklam
AKLIMDAKİ ODA
Aklımda bir odaya kapattım seni Şiirler, şarkılar yazdım sana Bağırdım, çağırdım Kustum nefretimi, aşkımı sana Ben aklımın o odasında kilitli kaldım Yıprandım gel kurtar beni Bir sevmiyorum lafıyla
1965 Yılının zemheri ayında, duydum ki komşunun evde unu bitmiş, çocukları aç. Çağırdım hanımı durumu anlattım: ” Allaha şükür unumuz fazlasıyla var, komşunun hiç unu kalmamış, beş çocuğu ile perişanmış. Bir çuval un verelim!” dedim. Eşim her zaman olduğu gibi yine cimriliği tuttu: ” Benim de beş çocuğum var, ne malum ki, gelecek yıl buğday
Gece yarısını geçtiğini düşündüğüm saatlerde,ayaklarımı sümüklü böcek gibi toplayıp yere kıvrılmışken,birdenbire kapı açıldı.Fırladım ayağa kalktım.Birini üstüme doğru ittiler.Genç bir çocuktu; yirmi-yirmi bir yaşlarında. Kapıya baktım; olağanüstü iri bir polis hücre kapısını kaplamış dikiliyordu.Elleri de kocamandı.Ağabeyim de çok iri yarı
Bu Benim Oyunum 7. Bölüm
- Fon müziği için youtube.com/watch?v=paz85EE... ( Massive Attack -Sly ) - ZEKİ – Ben intihar ettim biliyor musunuz? Nerden bileceksiniz… Siz geride bırakmadınız mı sevdiklerinizi? Sakin ol Zeki… Dünya da kal… Daha erken… Öldürme onları, onlar ölmemeli… Ama şimdi arada kurnazlık düşünenler var onları öldürmeyecek miyiz? Gider
Reklam
Ne çok severdim ben Erdek'i. O da severdi, iyi bilirdim bunu. Avşa'ya gidecektik de hani bir sefer, Erdek'i görünce, "Avşa'dan bir gün artırıp bu gece de burada kalalım," demişti. O zaman sevmişti Erdek'i. Onu buraya bunun için çağırdım. Çaresiz erkek, sevildiği zaman umrunda bile olmayan ne çok ayrıntıyı hatırlıyor vakit terk edilmeyi vurunca, o ayrıntılardan kurmaya çalışıyor geri dönüşünü kadının. Oluyor mu? Olmuyor.
KİM BU ŞİİR?
Oturdum ağaçların altına, çimenlerin üstüne. Uzattım ayaklarımı; belki de yanlışlıkla bastım güneşin gölgesine. Yine sakarlığım üstümde diye düşünüp gülümsedim... Sırtımı ağacın gövdesine dayadım doğaya minnettar bir biçimde. Gözlerimi kapattım ve bıraktım gökyüzü ciğerime dolsun. Sonra bi ses duydum, sanki biri mırıldanıyordu. Gözlerimi açtım. Şiir okuyan bir çocuk gördüm. Sakindi hareketleri, mırıldanır gibi çıkıyordu sesi... Kelimeleri daha net duyabilmek için onu yanıma çağırdım. Yavaş adımlarla geldi, utangaç bir şekilde tam karşıma oturdu. Ufacık elleri vardı, gözlerime bakamıyordu ama hala şiir okumaya devam ediyordu. Şimdi kelimeleri daha net duyabiliyordum. Zor bir şiirdi bu.. Küçük bir çocuğun böyle zor bir şiiri bilmesi oldukça tuhaftı. Çocuğa yaklaştım; "ismin ne?" diye sordum. Şiir okumayı bıraktı, biraz düşündü. "Bilmiyorum" diye cevap verdi. Şaşkınlıkla güldüm, "insan hiç,ismini bilmez mi?" diye sordum bu sefer. Omuz silkti. "Şair, şiirine isim vermemiş beni de isimsiz bırakmış"dedi. Bu cevaptan sonra şiiri okumaya devam etti. O çocuksu sesi kuş cıvıltılarına karıştı... Günlerce okusa aynı şiiri dinlerdim. Bir çatırtı yankı yaptı. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Görünürde kimse yoktu. Onun da sesi duyup duymadığını sormak için çocuğa döndüğümde dehşete kapıldım. Çocuk artık orda değildi. Telaşla etrafa bakındım ve kalkıp ormanın içine doğru koşmaya başladım. Koştukça ağaçlar kayboluyordu ben de karanlığın içine hapsoluyordum. Sonunda onu gördüm ve gözlerimi açtım. Uyandığımda adını bile bilmediğim bir şiir ezberimdeydi...
14. sûre 22. ayette Şeytan, Kıyamet Günü'nde günahkarlara şöyle hitap edecektir: "Benim sizin üzerinizde doğrudan bir gücüm ya da iktidarım yoktu; ben yalnızca sizi çağırdım ve siz de bana icabet ettiniz. Bunun içindir ki, artık beni değil, siz yalnızca kendinizi suçlayın."
Sayfa 621 - Yeni Şafak
1.293 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.