Kitap Arasında Çiçek Kurutangillerden ‘e nazik daveti ve muazzam kitap seçiminden dolayı teşekkür ediyorum. Yakın okur arkadaşlarımın şikâyetçi oldukları listende neden “yerli” yazar çok az isyanını bir nebze bastıran bu kitabı okumamı sağlamış oldu. :) Facebook gruplarında takılırken bana kitap önerin de gideyim
"Ve Ben Çiçeklerin Döllenmesini Düşünüyorum"
" … Bak tam karşımızda gecenin mumu
damla damla nasıl eriyor
nasıl doluyor agzına kadar uyku şarabıyla
gözlerimin simsiyah kadehi
senin ninnilerini dinlerken
ve bak
nasıl şiirlerimin beşiğine
sen doğuyorsun, güneş doguyor … "
"Kimden bu ? "
"Kimden olacak" dedi,
Hava bulutlu, rüzgar kuzeyden sert, keskin esiyordu. Yüz yılın soğuğu yaşanıyordu ülkede. Televizyonda ki haberler, kışın başımızdan gitmeye pek niyetli değildi. Çok uzun sürecek, kömür fiyatları alıp başını gidecekti. Odunlar piyasada yok olacak kadar, orman bekçileri maaşlardan şikayetçi olup, zam üzerine zam alacaklardı.
Şehrin zengin bir
Seneler seneler evveldi. Soğuk bir kış günü.
Hava ayaz mı ayaz. Başka bir yere gidiyorum. Gece sığınacak bir yer icap etti. Baktım uzakta, tepelerde bir köyün ışıkları yanıyor. Köye vardım. Hâlimi arz ettiğimde 'Burada bir Şakir Aga var. Misafir ağırlamaktan çok hoşlanır. Zengindir. Giderseniz o sizin müşkülünüzü görür.' dediler.
Evini
#28388406 Aziz Nesin okuma etkinliği kapsamında okuduğum ikinci kitaptı. Beni Aziz Nesin ile tanıştırdıkları için etkinliği düzenleyen arkadaşlara teşekkür ederim. Düşüncelerinden ötürü sevdiklerinden , yaşamından uzaklaştırılan, vebalı gibi yalnızlaştırılan, toplumdan soyutlanmaya çalışılan sürgün Aziz Nesin gibi kıvrak zekalı, mizahi bir dil olunca ortaya traji- komik bir durum çıkıyor. Aslında yazarın anılarını okuyunca garip bir duygu içinde kalıyorsunuz. Başına gelenler , özellikle tokun açın halini anlamaması ( açlığını öyle bir tarif etmiş ki ben bile tok olduğumdan utandım . ) yüreğinizde derin bir sızı bırakırken diğer yandan mizahi üslubu ile tüm bunları dudağınızda minik bir tebessümle okuyorsunuz. Sonra da yaşananların anlamsızlığı, acılar, açlık karşısında yer alan bu tebessüm için utanıyorsunuz. İşte insanı böyle hem güldürüp hem düşündüren, karışık hisler içinde bırakan bir kitap. Maalesef o günlerden bugünlere pek değişen bir şey yok. Halen elimizde bir sürü etiket insanları anlamak yerine ötekileştirmeyi tercih ediyoruz. Aziz Nesin okuyunca neden gücü elinde bulunduranların mizaha tahammülü olmadığını daha iyi anlıyorsunuz. Mizah zeka işi ve düşündüren mizah gerçekten etkili: bu mizahı özlemişiz, sanırım son temsilciler de olacak o kadar kuşağı ile tarih oldu. Keşke günümüzde de böyle kaliteli mizah anlayışı olsa.
Öncelikle şunu belirteyim : Kitap incelemesi yapmayacağım. Yazının başlığı her ne kadar aksini iddia etse de boşverin onu. Meselenin odak noktası kitap ve hayal ürünü karakterler yerine dibine kadar gerçek bir insanın hikayesi olacak. (Böyle söyledim diye korkmayın. Realist değil sürrealistim.) Bundan epey zaman önce bir etkinliğe katılmıştım.
Hikayemiz bu ileti altından yürütülecektir.
Katılımcı sırası ve yorumlar için: #11646309
NigRa
Saat gece yarısını çoktan geçmiş "yarım" diye belirtilen 12.30'u göstermekteydi. Akreple yelkovan iki ayrı uçtaydı, kavuşamayan iki aşık gibi diye düşündü. Sonra aklı yine yarım kavramına kaydı. 24'ün yarısı 12
Pan-İslam veya İslam İmparaorluğu adına sahip kitap G.Wyman Bury tarafından 1919 yılında Londra'da yayımlanmış ve Türkçeye 2011 yılında Dr.Mert Akçanbaş tarafından
tercüme edilmiş.
Pan-İslam ya da İslam Birliği, tüm Müslümanları tek bir çatı altında birleştirmeyi amaçlayan siyasi bir akımdır. Bu düşünce 19.yüzyılda ortaya çıkmış ve 20.yüzyılın
Delikanlının biri bir gün başlamış aşkı aramaya. "Ben âşık olacağım." deyip sokağa çıkınca da insan tak diye âşık olamaz ki kardeşim. Olunmaz. Aşk çıkar gelir. Ve o anda yapabileceğin bir şey de yoktur. O hakikaten aşksa ona "hayır" deme şansın yoktur. Değilse senin herhangi bir "evet" deyişinle onu aşka çevirme
Elinize alır almaz bitirebileceğiniz, aynı zamanda da bir şeyler öğrenebileceğiniz bir kitap arıyorsanız. Bu kitap o kitap :) Bu kitap kısa seyahatlerinizde yanınıza alıp okuyabileceğiniz sade ve güzel bir kitap.
Kitabı okumadan önce çok bir şey hissedeceğimi düşünmemiştim. Okurum bırakırım, zaten 70 sayfalık bir kitap dedim. Ayrıca yazar
MAVİ SİNEKÇİL KUŞU
Bir Yılbaşı sabahı dostum Sherlock Holmes’u ziyarete gitmiştim. Yanı başında piposu ile kanepeye uzanmıştı. Üzerinde ropdöşambr vardı. Yanında duran bir yığın buruşmuş gazetenin hepsinin okunduğu belli oluyordu. Gözüme bir şapka çarptı. Kanepenin yanında bir sandalye bulunuyordu. Sandalyenin arkasına bir şapka konmuştu. Bu,
BİR KİMLİK VAKASI
"Sevgili dostum," dedi Sherlock Holmes, Baker Sokağı'ndaki evde ateşin karşısında otururken, "hayat, insan aklının düşünebileceğinden çok daha gariptir. İnsan, gerçekte sıradan denen şeyleri çoğu zaman hayal bile edemez. Eğer şu pencereden el ele uçup, bu büyük şehrin üzerinde dolaşarak çatıları hafifçe kaldırıp
Sherlock Holmes keyif için sokağa çıkan, keyif için gezen bir insan değildir. Tanıdığım en kuvvetli
insandır, fevkalâde boks bilir. Fakat lüzumsuz yere vücudu yormanın enerji israfından başka bir şey
olmadığı kanaatindedir. Ama iş icabı hareket etmeye, yürümeye, enerji sarfına başladığı zaman da yorulmak bilmez.
O gün hava çok güzeldi, ilkbahar
BENEKLİ KURDELA
Karnım doyunca, eski defterleri karıştırdım. Sekiz yıldan beri dostum olan Sherlock Holmes’un yöntemlerini incelemekteyim. Notlarıma göz gezdirdiğim zaman, olağanüstü yetmiş meseleye rastlıyorum. Feci, komik, acayip olanları var, ama hiç biri sıradan, basit değil. Sebebi meydanda, Holmes herhangi bir işle uğraşmaz, o para