Bekle gör politikası izliyorum şimdilik. Akıntılar, ters akıntılarla dolu bu çalkantılı denizde yol alamayacak kadar tecrübesiz bir dümenciyim. Daha çok bilgi sahibi olmalı, daha çok görmeli, daha çok dinlemeliyim ki bir rota tayin etmeyi göze alabileyim..
🟢Hedefe Uygunluk
🟢Öğrenciye Görelik
🟢Hayatilik(Yaşama Yakınlık):örnekler çevreden alınmalı, hayatı sınıfa taşımalı.
🟢Transfer
Ör; dört işlem becerisini alışverişte kullanmak.
Sınıftakini hayata aktarmak.
🟢Yaparak Yaşayarak: öğrenci aktiftir.
🟢Ekonomiklik
🟢Aktüalite(Güncellik)
🟢Açıklık(Ayanilik:
Öğretmen dilinin anlaşılır olmasi ve birden çok duyu organına hitap etmesi.
Ör; düz anlatma yöntemini kullanan bir öğretmenin projeksiyon cihazlarını kullanarak birden çok duyu organına hitap etmesi.
🟢Somuttan Soyuta
🟢Bilinenden Bilinmeyene
🟢Yakından Uzağa
🟢Basitten Karmaşığa
🟢Bütünlük
🟢Otoriteye İtaat/ Özgürlük
🟢Anlamlılık: anlatılacak konuların önemine değinerek öğrencide beklenti ve istek oluşturur
🟢Tümdengelim: genelden özele
🟢Bilgi ve Becerinin Güvence Altına Alınması
Tarikat yol demektir...
Herkesin en büyük mürşidi ve evliyası, hali hazırda kendi kalbidir.
Rab ile Allah, yani Kadir-i Mutlak aynı şey değildir.
Rab, öğreten yol gösteren, öğretmen demektir.
Dikkat ederseniz namaz çıkışlarınızda sağ ve sol tarafınızdaki melek-i yol göstericilerize selam veriyorsunuz.
Bunlar beyin nöronlarınıza idraki snapslar göndermektedir.
Dikkat ederseniz bazı olaylarda "içime doğmuştu zaten" diyorsunuz.
İşte bu bilgi ve idraki snapsları onlar göndermektedir.
Yaptığınız ya da yapacağınız eylemlerin hayır mı şer mi olduğunu vicdanınıza onlar fısıldamaktadır.
Vicdanınıza "Şunu yap, bunu yapma" demektedirler.
Bununla birlikte bunların hepsinin Rabbi ve yol göstericisi de Allah'tır.
Birilerine kul köle olarak siz, kendi sonsuz potansiyelinizi körlüyorsunuz.
Fransa'nın Verrieres kasabasında yaşayan bir kerestecinin en küçük oğlu olan Julien Sorel'in hikayesi anlatılıyor kitapta...
Ailesi tarafından sevilmeyen, fakat zeki bir genç olan Julien'in gözü yükseklerdedir, hızlı bir biçimde yükselmek, zengin olmak, Paris çevrelerinde isim, unvan sahibi olmak istemektedir.
Kasabanın papazının
Bibliyoterapiyi bu sitedeki herkesin bilinçli bilinçsiz uyguladığını düşünüyorum :) kendisi 'bilgi kaynaklarıyla ruha yardım etmek'.. KİTAPLARLA TERAPİ. Edebiyatı bir düşünün? empati ve kendi hayatına dışardan bir bakış açısı sağlıyor. “okuma yoluyla iyileşme” şeklinde tanımlanıyor. Fakat günümüzün gelişen teknolojisi ve bilgi kaynakları düşünüldüğünde tanımı daha anlamlı ve kapsamlı kılmak için “bilgi ile iyileşme” olarak sunmak daha doğru olacaktır. Zira podcast storytel, sosyal medya, bloglar, makaleler, videolar da kendimizi anlamamıza, bazı şeyleri sorgulama aşamasında ruhumuzda derinlere temas etmekte ve bazen -kendi kendimize terapi- yapmamızı sağlamakta. hep derim bilgi güçtür diye, şimdi de bilginin şifa olabileceğini anlıyorum bu fevkalade birşey...
Sosyalizmi ilk defa Yön dergisinin ikinci çıkışı sırasında, bu dergiyi izlerken benimsedim. Sonra bu alanda kendimi yetiştirmeye çalıştım. Lise birinci sınıfta iken öğretmenimin okuttuğu Teneke kitabı ile yurt gerçekleri ile karşılaştım. Yine öğretmenimin ezilen halk kitleleri hakkında verdiği bilgi ile yoğruldum.
Eğer insan ölümün ne kadar çok yapsa da amellerini sonlandıracağını bilse ölümünden sonra sevap getireceği ameller işlemeye gayret ederdi. Eğer kişi dünyada iken bir şeyi vakfetse, bir ağaç dikse, bir çeşme çıkartsa, ölümünden sonra Allah'ı hatırlatacak bir şeyler için uğraşsa, bir kitap yazsa, geride hayır işleyecek veya bilgi dağıtacak evlatlar bıraksa, başkalarının öğreneceği bir ilmi yaysa o kişi ölse bile tüm bunlar kendisine sevap getirecektir. Tüm bu ameller o kişi ölse de zayi olup gitmez.
Bazıları ölse de insanlar arasında diridirler.
Humanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve
Bütün bu karışıklığın nedeni insan bilgisinin -ayrımlayan ve ayrımlamayan şeklinde- iki farklı yoldan elde edilmesidir.* İnsan lar genellikle, dünyanın hatasız olarak bilinebilmesinin yalnızca ayrımlama ile mümkün olabileceğine inanırlar. Bu nedenle, genel likle kullanıldığı şekliyle “doğa” sözcüğü, ayrımlayan zekâ tarafın dan algılandığı haliyle doğayı ifade eder. Ben, insan aklı tarafından yaratılmış boş doğa imgesini kabul etmiyorum ve bu imgeyi, ayrımlamayan kavrayış tarafından de- neyimlendiği haliyle doğanın kendisinden açık bir şekilde ayırıyo rum. Eğer doğanın yanlış kavranmasının kökünü kazırsak, inanı yorum ki, dünyanın düzensizliğinin temeli ortadan kalkacaktır. Batı’da doğa bilimi, ayrımlayan bilgiden doğdu; Doğu’da yin- yang ve Ai Çing felsefeleri de aynı kaynaktan doğdu. Ama bilim sel gerçeklik mutlak gerçekliğe asla erişemez ve felsefeler, en nihayetinde, dünyanın yorumlanmasından başka bir şey değildir ler. Bilimsel bilgi tarafından kavrandığı haliyle doğa, harap edilmiş bir doğadır; iskeleti olan ama ruhu olmayan bir hayalettir. Felsefî bilgi, insan kurgulaması tarafından yaratılmış bir teoridir, ruhu olan ama yapısı olmayan bir hayalettir. Ayrımlamayan bilgi, doğrudan sezgi haricinde bir yolla anla şılamaz, ama insanlar, buna “içgüdü” diyerek, aşina oldukları bir çerçeveye sokmaya çalışırlar. Gerçekte bu, adlandırılamaz bir kaynaktan gelen bilgidir. Eğer doğanın gerçek görüntüsünü bilmek istiyorsanız, ayrımlayan aklı terk edin ve görecelik dünyasının öte sine geçin. En başında, ne doğu ne batı, ne dört mevsim ne de yin ve yang vardır.
“Belli ki kendini aydın saymaya heves duyan pek çok kişi vardı. Okurlar araştırma yapmadan bilgi ediniyor, hiçbir yatırım yapmadan otorite oluyor, çaba göstermeden yargılara varıyorlardı.”