Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Bir damla gözyaşı, ebedi saadetin vesilesi olabilir."
Sayfa 11 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Yiğitlik üzerine yemin olsun ki, bir uçtan bir uca yeryüzünün saltanatı, yere bir damla kan akıtmaya değmez!
Reklam
Leibniz, imanın akılla çelişmeyeceğini, hatta son tahlilde, onların aynı noktada buluşabileceklerini söyler. Ona göre, "imanın muhtevası, matematikte gördüğümüz ispatlar kadar tutarlıdır. İki hakikat birbirine zıt olamayacağından, iman hakikatleri, geometri hakikatlerine de zıt değildir. Bu nedenle, iman hakikatlerine karşı sarsılmaz bir itirazın yapılması imkânsızdır." İki zıt bilgi, çelişmezlik ilkesi gereğince, aynı anda doğru olamayacağına göre, iman hakikatlerine çürütülemez itirazların yapılması mümkün değildir. Çünkü Tanrı'nın bir hediyesi olan aklımız, küllî yani Tanrısal Akla uygundur. İkisi arasındaki "fark, bir damla su ile okyanus veya sonlu ile sonsuz arasındaki farka benzetilebilir. Parçaya zıt olan, ister istemez bütüne de zıt olacaktır." O halde insan aklı Tanrı aklına zıt olmadığı için, dogmalara da aykırı olamaz.
Tuzla'daki evin son ödemesi gelmişti… O'na söylemeden arabamı (Murat 131) sattım. Parayı verdiğim zaman O'nun gözlerinden akan bir damla yaş… Düşünceli, acı dolu bir ifade…
Sayfa 27 - Doğan KitapKitabı okudu
günler geçti, halimiz aynı saplanmıştık, ne esinti ne dalga vardı, resmedilmiş bir gemi gibi aylak, resmedilmiş bir denizde yatalak. su, su, her yanda ve çekti tüm borda; su, su, her yanda yok içmeye bir damla.
Sayfa 16
ne bıçak ne kurşun isterim bir damla kandır soluğumda kahraman bir sesle yüzüme dolan tarihi bir mareşaldır akşam ben akşamı kuşlamak isterim
Sayfa 13 - MareşalKitabı okuyor
Reklam
Sivas Kongresindeki Manda Tartışmaları Üzerine Mustafa Kemal
"Bir milletin istiklal hakkını aramasından ve bu yolda gerekiyorsa son damla kanını akıtmasından daha tabii ne tasavvur edilebilir ? Şerefsiz, istiklalsiz, esir bir millet çocukları olarak yaşamak yerine, efendice ve kahramanca ölmek elbette ki şayanı tercihtir. Bunu anlayamamak ne garip mantıktır?"
Bu açıdan bakınca, yağmurda hüzün gibi bir şey galiba: İlk başta aman bana ilişmesin diye didinir sakınırsın, emniyetli ve kuru kalmak için elinden geleni yaparsın, ama baktın ki olmuyor, baktın ki yağıyor üzerine dört bir koldan, gark olursun ta dibine kadar ve bir kez bu kadar battın mı içine, ha bir damla eksik ha bir damla fazla ne fark eder. Yağmur da hüzün gibi bir şey, yakalandın mı bir kez, azı çoğu yok artık. Olsa olsa kuru kalabilenler" ve "sağanaktan nasibini alanlar&quot
VARLIĞIN DİLLERİ
ışığın ve gölgenin dilini öğrendim, rüzgann dilini, yağmurun dilini; kuşları, çiçekleri, ağaçları anlayabiliyorum; ve Tanrının onlarla ne demek istediğini bana ... suların çağıltısını anlıyorum, taşların sessizliğini, sazların iç çekişlerini ... ve bütün bunları damla damla seslere, ritimlere, dizelere dökebiliyor, tüylendirip,
Lâkin iste görüyorum ki, bir çanak suda bir damla zeytinyağı gibiyim. Ne karışıyorum ne de dibe çökebiliyorum.
Sayfa 67 - İletişim YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Bir çanak suda bir damla zeytinyağı gibiyim. Ne karışıyorum ne de dibe çökebiliyorum...
❝ Bu dünyada insanoğlunun ancak kötüleşebildiği, hiçbir şekilde parçalanmalar nedeniyle bir damla olsun iyilik yapabilme hakkına sahip olduğumuz. ❞
"Tükürdüğün kuyunun, gün gelir bir damla suyuna muhtac olursun da, o kuyu yine de senden suyunu esirgemez. Çünkü zamanla şunu net olarak anlarsın ki, "Bazı insanlar isterseler de kötü, bazıları ise isteseler de iyi olamazlar."
Açlık. Açlık dört bir yanda hüküm sürüyordu. Açlık, yüksek evlerin dışındaki iplere ya da direk- lere asılmış içler acısı kıyafetlerdeydi; Açlık, bu kıyafetlerin kâğıttan, samandan, paçavradan ve tahtadan yamalarındaydı; Açlık, adamın testereyle kestiği her ufacık odun parçasında kendini tekrarlıyordu; Açlık, tütmeyen bacalardan aşağıdakileri seyrediyordu; Açlık, çöplerinde zerre kadar yiyecek bulunmayan, leş gibi sokaklarda şaha kalkmış bir dev gibi dikiliyordu. Açlık, fırıncının raflarındaki tek tük bayat ekmeğin üzerine kazılı olan kelimeydi; Açlık, sosis dükkânlarında satılan, ölü köpek etinden yapılmış yiyeceklerdeydi. Açlık, kuru kemiklerini, dönen silindirlerde kebap yapılan kestanelerin arasında takırdatıyordu; Açlık, çeyrek penilik çorba kâsesindeki kendine hayrı olmayan birkaç damla yağ içerisinde kızartılmış sert patates dilimlerinin her bir zerresindeydi. Açlığın ebedi varlığı her yerde ve her şeydeydi.
..nazlı kayıp kentlerin yalnızlığı surlarla çevrilidir aslına bakarsan ki bakmakta her zaman fayda vardır aslında kentlerin yalnız olmasının tek nedenidir çevreleyen surlar surlar sırları gizlemek vazifesiyle yükselirken gözlerimizde damla damla erir mumların sertliği bir kibrit ya da çakmağın çakmasıyla gelişir olaylar zinciri olur yaşama bağlanır yaşama bağlar yaşama dahil eder seni beni ettiği gibi edilgen bir hal alır yalnızlığın terk edilmiş iç kentlerin arasındaki yolculuğum başladı pencere kenarı olsun diye bir ısrarım olmuyor nedense seninle ki hep olur
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.