Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Güvenimi en sevdiklerim kırmadı mı?!
Hz. Süleyman, "Olmaz!" demiş. "Maksadın o değilse bile kırdın kuşun kanadını. Biz de senin kolunu kıracağız." Kuş söze girmiş bunu duyunca: "İstemem ya Süleyman!" "Neden?" "İstemem!" demiş. "Sen onun kolunu kırsan, kolu iyileşince gidecek başka bir kuşa da aynısını yapacak. Halbuki mesele onun kolu değil ki! Üstündeki kıyafet var ya efendim! Derviş kıyafeti... Eğer bir avcı kıyafetiyle gelseydi ben onu görür görmez kaçardım zaten. Üstündeki kıyafete baktım, 'Bundan bana zarar gelmez.' dedim. İyisi mi siz ona derviş kıyafeti giymeyi yasak edin ki bir başkası ona aldanmasın!"
Sayfa 122 - PdfKitabı okudu
192 syf.
·
Puan vermedi
Serdar Tuncer'in kalemine uygun bir kitap olmuş, hem günümüz türkçesini kullanmış ve beyitlerden örnek vererek tasavvufi yönü ortaya çıkmıştır. kitaptan anladıklarım sanki elveda diye algıladım bazı şeylerden kendi dünyası ile ilgili, yalnız bizlere de tavsıyeler de bulduğu okudum. İnsanların boş hayeller yerine Kurbanım şiiri geldi aklıma.. Sen
Delilim Yok Kalbimden Başka
Delilim Yok Kalbimden BaşkaSerdar Tuncer · Profil Yayıncılık · 20173,061 okunma
Reklam
Dervişe sormuşlar;
"İnsanın başına gelecek en güzel nasip nedir?" Derviş demiş ki; "Herkesin bir şeyler anlatmak istediği şu yalan dünyada, seni dinlemek isteyen birine rastlamaktır." ... Alıntı
''Hikâyemizde devesini kaybeden bir adam var. Bu adam devesini ararken yüksek düzeyde anlayış yeteneğine sahip üç dervişe rastgelmiş. Üç müdrik diyelim onlara. "Devemi kaybettim" demiş dervişlere; "Onu siz gördünüz mü?" Dervişlerin ilki "Bir gözü kör müydü devenin?" diye sormuş. Adam sevinçle "Evet"
Sayfa 11 - ŞULE
~Sevgiyle Aşılamayacak Engel Yoktur ~ *Kısaadan Hisse*
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine "şimdi" demiş ermiş, "sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan "işte" demiş ermiş, "kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima." ALINTI
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?' Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. 'Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'şimdi' demiş ermiş, 'sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan 'işte' demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.'
Reklam
Hakikat Sessizdir
Hakikat satan, pazarda tezgâh açmaz Hafız! Hem hakikat satılmaz, dağıtılır! Ne demiş ehliirfan: "Yalan gürültü çıkarır, Hakikat ise daima sessizdir!" Unutma, her şeyin müşterisi kendi kalitesine göredir! Hakikatin yırtınmaya ihtiyacı yoktur Hafız! Pazarcı bağırır, sarrafın bağırdığı nerede görülmüş? Ki hakikatin sesi sükûtta
Dervişe sormuşlar; "İnsanın başına gelecek en güzel nasip nedir?" Derviş demiş ki; "Herkesin bir şeyler anlatmak istediği şu yalan dünyada, seni dinlemek isteyen birine rastlamaktır..."
Dervişe sormuşlar: 'İnsanın başına gelecek en güzel nasip nedir?' Derviş demiş ki; 'Herkesin bir şeyler anlatmak istediği şu yalan dünyada, seni dinlemek isteyen birine rastlamaktır...'
Dervişe sormuşlar; “İnsanın başına gelecek en güzel nasip nedir?” Derviş demiş ki; “Herkesin bir şeyler anlatmak istediği şu yalan dünyada, seni dinlemek isteyen birine rastlamaktır.” Sormuşlar dervişe; “Hayat nicedir?” Demiş ki; “Hayat bilmecedir. Attığın her adım bir hece. Çözene gündüz, çözemeyene gecedir.” Dervişe sormuşlar: “En zor olan nedir?” “Sözdür” demiş. “Anlatması da zor, anlaması da.."
Reklam
Uzun ama okuyun.
. Dervişe sormuşlar; “İnsanın başına gelecek en güzel nasip nedir?” Derviş demiş ki; “Herkesin bir şeyler anlatmak istediği şu yalan dünyada, seni dinlemek isteyen birine rastlamaktır.” Sormuşlar dervişe; “Hayat nicedir?” Demiş ki; “Hayat bilmecedir. Attığın her adım bir hece. Çözene gündüz, çözemeyene gecedir.” Dervişe sormuşlar: “En zor
İbrahim Bin Ethem'in hikayesine benziyor.
"Bir zamanlar Bağdat'ta kendi halinde yaşayan bir adam varmış. Sağlığı yerinde, varsıl, mutlu bir evlilik süren bir adam. Tek dileği bir evladının olmasıymış. Ama bir türlü çocuğu olmuyormuş. Doktorlara gitmiş, büyücülere taşınmış, adaklar adamış, yok, zavallı adamcağızın hanımı bir türlü hamile kalamıyormuş. Tam umudunu kestiği sırada gezgin
Sayfa 409Kitabı okudu
Vaktiyle bir derviş berbere gidip: Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak: - Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. ‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: ‘Kabak aşağı, kabak yukarı.’ Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar: - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir: - Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! O ki Allah c.c ♥️ Bu kıssayı o kadar çok seviyorum ki, istiyorum ki herkes hissesini alip kendini kabağın sahibine emanet etsin. Uğradığınız haksızlığın hesabını soramadığınızda üzülmeyin! Bazı hesapları sorma kuvveti ve kudreti yalnızca ALLAH'a aittir... Ne demiş
Yunus Emre
Yunus Emre
; Olsun be aldırma, Yaradan yardır. Sanmaki zalimin ettiği kârdır. Mazlumun ahı indirir şâhı. Herşeyin bir vakti vardır. Sanma ki seni üzenler kârda, sen zarardasin.Bak ne diyor Allah azze ve celle; "sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle vereceğiz" (Nahl/96)
Dervişe sordular: İnsanın başına gelecek en güzel nasip nedir? Derviş şu demiş ki; En güzel nasip, herkesin bir şeyler anlatmak istediği şu yalan dünyada seni dinlemek isteyen birine rastlamaktır. Sormuşlar Derviş’e; Hayat nicedir? Demiş ki; Hayat bilmecedir. Attığın her adım bir hece. Çözene gündüz, çözemeyene gecedir. Derviş’e sormuşlar; En zor olan nedir? “Sözdür” demiş. Anlatmasıda zor, anlaması da…
Baklayı ağzından çıkarmak :)
Vaktiyle bir şeyh ve Derviş Mehmet adında bir küfürbaz müridi varmış. Şeyh Hadisten, âyetten, cennetten, cehennemden bahseder, bin nasihatte, ihtarda bulunur, yine dervişi fena huyundan vazgeçiremezmiş. Düşünmüş, taşınmış, bir başka usul keşfetmiş, müridine bir bakla vermiş. "Bunu dilinin üstüne koy, çıkarmadan sakın ağzını açma!." demiş. Bir gün, yağmurlu bir havada, şeyh önde, dervişi arkasında, bir evin önünden geçerlerken tık tık cam vurulmuş, bir kadın sesi: -- "Aman şeyh efendiler, biraz durur musunuz?" Zahir hastaya nefes ettirecekler, yahut başka bir mühim ihtiyaçları var zanniyle durmuşlar. Beş dakika geçmiş, on dakika olmuş, sırılsıklam bekleşiyorlar, haber yok. Şeyh dayanamamış, kapıyı vurmuş, sormuş; içerden demişler ki: -- "Kuluçka yatıracaktık, bir kavukluya bakarak yumurtalar koyarsanız civcivler tepeli çıkar demişlerdi de onun için sizi durdurduk!" Bunu işitince şeyh, müridine dönmüş: -- "Ne bekliyorsun Derviş Mehmet", demiş, "baklayı ağzından çıkarsana!"
521 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.