Sabahattin Eyüboğlu, Shakespeare için, hakkını verircesine, yorumunun en güzelini yapmış:
"Bir söz simyacısı, bir sanat simyacısı, bir insan sarrafı bu Shakespeare. Elini değdirdiği çamur altın oluveriyor, kullandığı her söz İngilizce olmaktan çıkıp Shakespeare'ceye dönüyor, bir başka, bir öte anlam yükleniyor."
Hamlet, konusunu hatta mottosunu bile herkesin bildiği, "to be or not to be", bir klasik. Ya daha ötesi? Hakkında uzun uzun incelemeler yapılan bu klasik hakkında sadece Hamlet karakteri üstüne bir şeyler yazmak istiyorum:
Hamlet karakteri ileri derecede pasif agresif kişilik bozukluğu örneği. Hamlet, intikamını almaktan hem korkuyor hem de istiyor. Esasen karakter ince ruhlu, zeki ve feylosof, öyle ki kendi başına bırakılsa huzur içinde takılacakken dünyasında olmayan bir "challenge" ortaya çıkıyor: intikam. Oysa bir yerde “Bir fındık kabuğu içinde bile kainatın kralı sayabilirim kendimi.” diyor. Sonra “Ey kör talihim benim! Bana düşmez olaydı dünyayı düzeltmek.” diyor başka bir yerde. Bu sözler dönemine göre korkaklık, üşengeçlik ya da toyluk olarak nitelendirilebilir belki ancak bana göre tam da eylemsizlik istencidir bu. Eyleme geçmektense düşünmeyi tercih eder bu tipler, Macbeth’in dediğine gelir; “kelimeler ateşine su serper eylemin”. Örneğin Oğuz Atay’da daha rahat iz sürülebilecek bir duygu. Ancak Hamlet korku olarak nitelendiriyor bu duyguyu:
“Fazla ölçüp biçiyorum yapacağım işleri.
Kılı kırk yaran bu duraklamanın,
Dörtte biri akıl, dörtte üçü korku.”
---Spoiller---
Kitabın sonu ise tam bir Tarantino filmi gibi, ortalık kan gölüne dönüyor. Ne son ama…