Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ortaçağ
Ortaçağ da insanlar, büyük iyilik­ler yapma kabiliyetine sahip oldukları gibi; aynı şekilde katı zulümlere, başkalarının ıstıraplarından haz almaya ve bun­ların sefaletlerine karşı kayıtsızlığa da kabiliyetliydiler. Zıt­lıklar günümüzdekinden daha keskindi. Bir yanda şehvetin dizginlenmemiş tatmini, diğer yanda yürek sızlatan pişman­lıklar; bir yanda dehşet veren günah korkusunun baskısı al­tında riyazet ve tövbe, diğer yanda efendilerin şatafatı ve fakirlerin sefaleti. Ölümden sonra cezalandırılma korkusu ya­ni ruhun kurtuluşuna dair korku, ekseriyetle fakir ve yok­sulları hazırlıksız yakalardı. Hükümdarlar işi sağlama almak için kilise ve manastırlara bağışta bulunur; fakirler ise dua ve tövbe ederlerdi..
Sayfa 22 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Dilenci ve sakat yığınları, Ortaçağ manzarasının alışılmış bir parçasıydı. İnsanlar, büyük iyilik­ler yapma kabiliyetine sahip oldukları gibi; aynı şekilde katı zulümlere, başkalarının ıstıraplarından haz almaya ve bun­ların sefaletlerine karşı kayıtsızlığa da kabiliyetliydiler. Zıt­lıklar günümüzdekinden daha keskindi.
Reklam
_Olmak sözüyle, kişinin hiçbir şeye sahip olmadığı ve istek de duymadığı, yaratıcı bir varoluş biçimini anlatmak istiyorum. _Sahip olmak(olmamak) eğilimi, yaşamlarının ana konuları; para hırsı, şöhret ve yönetim gücüne erişmek olan batı toplumlarına özgüdür. _Sahip olmak eğilimindeki bir insan, mutluluğu başkalarına üstün olmakta ve fethetme,
İnsan ve Sembolleri - Arketipler
_Rüyanızda şeytanla mücadele ettiğinizi gördüğünüzde fark edeceksinizdir ki mücadele ettiğiniz yalnızca kendinizdir. Düşünü gördüğümüz kimse, İçimizdeki diğer yandır. Tanrım şükürler olsun ki beni böyle yaratmamışsın. Düş, düşü gören kişiye değil, bir topluluğa, halka, insanların tümüne aittir. Gelecekteki kişiliğimiz çok önceden oradadır ama
_Psişe, insan zihninin, bilincinin ve bilinç dışının tamamıdır. Galaksilerin ardında tanrıyı aramayı hayal edemeyiz. Her şey psişenin ürünüdür. Eski yunanca'daki psyche sözcüğü, "kelebek" anlamına gelir." Latince'deki animus ruh ve anima can, eski yunanca anemos rüzgar sözcüğüyle aynı köktendir. _Vücudun merkezi de başta
Ortaçağ, toplumsal olarak ele alındığında olağanüstü huzursuz bir dönemdi. Şiddet gündelik bir olaydı, kavgalar daha ateşliydi, çoğu kez savaş kaide, barış daha ziyade istisnaydı. Salgın hastalıklar dünyada kol geziyor; binlerce insan hiçbir yardım ve teselli bulamadan ıstırap ve pislik içinde ölüyordu. Kötü hasatlar, birkaç yılda bir fakirlerin ekmeğini ufaltıyordu. Dilenci ve sakat yığınları, Ortaçağ manzarasının alışılmış bir parçasıydı. İnsanlar, büyük iyilikler yapma kabiliyetine sahip oldukları gibi; aynı şekilde katı zulümlere, başkalarının ıstıraplarından haz almaya ve bunların sefaletlerine karşı kayıtsızlığa da kabiliyetliydiler. Zıtlıklar günümüzdekinden daha keskindi. Bir yanda şehvetin dizginlenmemiş tatmini, diğer yanda yürek sızlatan pişmanlıklar; bir yanda dehşet veren günah korkusunun baskısı altında riyazet ve tövbe, diğer yanda efendilerin şatafatı ve fakirlerin sefaleti. Ölümden sonra cezalandırılma korkusu yani ruhun kurtuluşuna dair korku, ekseriyetle fakir ve yoksulları hazırlıksız yakalardı. Hükümdarlar işi sağlama almak için kilise ve manastırlara bağışta bulunur; fakirler ise dua ve tövbe ederlerdi.
Reklam
Monastisizm, insanın kendini arayışının ve dünyanın anlamını sorgulamasının Hıristiyan versiyonu ve bu bilgelik arayışının yeni Helenistikİbrani dini kültürel terimlerine tercümesi olarak adlandırılabilir. Bilgi sevgisi, bilgi arayışı, bilgi konusunda derin bir gereksinim (gerçek bilgi, yani Tanrı'yı tanıma) insanları, yalnızlığı (monos) ve tecrit olmayı çiieci yaşam ve (eremos) seçmeye iter ve tabii ki en büyük yalnızlık çölde (de- hakikat arayışı sertum) bulunur.
" Bollingen, ihtiyaç duyduğu yal­nızlığı çağıran kulelerin, taş evlerin ve sessizliğin hüküm sürdü­ğü bir ortaçağ anıtıydı. İlk kuleyi 1923'te annesinin ölümünden sonra inşa etti ve otuz iki yıllık bir süreçte yeni bölümler ekledi. Orijinal kapının üzerindeki taşa 'Philemon'un Tapınağı, Faust'un tövbesi' yazısı işlenmişti. "
Sayfa 109
bir gece bulalım kendimize, sığınılacak bir çatı değil, bir kuytu değil, dümdüz gece sabah olmasın: yani olmasa daha iyi olur dünyanın bütün sabahları yalnızlık ... dünyaya atılmanın yalnızlığı yalnızlık
İkinci Yeni, aşktan, eski çağlardan söz ediyor, yeryüzüne yalnızlığı, bunaltıyı yaymak istiyor, öyle mi? Buna, "Bir çeşit toplumculuk" denemez; çünkü toplumculuk, sosyalizm demektir; sosyalizmin de yeryüzüne yalnızlığı, bunaltıyı yayan bir çeşidi yoktur. Aşktan, eski çağlardan söz etmeye gelince... Bunları da belli bir akımın özellikleri olarak ileri sürmek yanlış olsa gerektir. Çeşitli şiir akımları "aşk" işlemişlerdir; kimi yazın da "eski çağlar özlemi"ni (Sözgelişi romantizm, ortaçağ özlemini) istenen bir toplumsal değişiklik için kaynak olarak ele almıştır. "Ozanın bu kaçış duygusuna karşı gelmesi, önce kendi kendisine karşı özdensizliğin ta kendisi" imiş. Hangi ozanın? Bütün ozanların mı? Bütün ozanlar mı toplumdan kaçmak istemişler? Kaçmak istemeyen ozan, özdensizlikle mi ("kendi kendine" demek gereksiz,) suçlanacak? Burada, umutsuzlukla bir alışverişi olmamış ozanların adlarını saymak, umutsuzluğun, yeni çağlarda belli bir üretim düzeninin doğmasından sonra bir yazın eğilimi olarak ortaya çıktığını söylemek neye yarar? Durum, İlhan Berk'in dediği gibi de olsa, başka bir deyişle, umutsuzluk, gelmiş geçmiş bütün ozanların, ozanlığın özelliği ise, bunu İkinci Yeni'nin özel bir yanı diye göstermek doğru olur mu? Toplum içindeki her davranışı "toplumculuk" sayarak düşülen yanlış, birçok konuları çıkılmaz bir duruma sokuyor.
Sayfa 400Kitabı okudu
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.