Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Beyhude bir hayaldi, Nisan güneşi gibi geldi geçti, Bir bakış, bir söz aklımı çeldi Gönlümü çaldı, çekti gitti.
Sayfa 167Kitabı okudu
Beyhude bir hayaldi, Nisan güneşi gibi geldi geçti, Bir bakış, bir söz aklımı çeldi, Gönlümü çaldı, çekti gitti.
Sayfa 153Kitabı okudu
Reklam
Sevgi neydi? Sevgi bir bakış, bir gülüş müydü bazen ; bir akış, bir koşuş muydu?..Sevgi gönül kumaşında bir nakış mıydı ?
Bukowski edebiyatı toplumsal bir nitelik taşır. Her ne kadar bireysel nitelikte görülse de eserlerinde; bireysel hayıflanma, eleştiri, isyan ve yıkıcılık gibi konular toplumsal bir hal alır onda; çünkü ortaya koyduğu her soruşturma bütünsel birbakış açısını taşır. Her mahrem ayrıntı onda genelin parçasıdır.
Sayfa 69 - İkaros YayınlarıKitabı okudu
Gece ile gündüz, gerçek ile hayal birbirine karışıyordu. Her şey kendi karşıtını içinde saklıyordu. Gece, gündüzün rengini sararken; hayal, yeni bir gerçeğin müjdesini veriyordu. Çıplak bedeniyle sereserpe uzayan kent, üzerine simli, ipekli, yumuşak bir örtü sarıyordu. Ama köy insanlığın çocukluk çağını, kent de olgunluk çağını temsil ediyorsa, İstanbullular kaygılı ergenler gibi hâlâ arafta yaşıyordu. Güzele uygun bir bakış edinemiyorlardı. Gündüz ürkek dolaşıyor, gece tedirgin yatıyorlardı. Güzel bir kent istemenin, güzel bir yaşam istemek olduğunu unutuyorlardı.
Sayfa 219 - İletişimKitabı okudu
Şu kesin ki hepimiz, bu yüzyılın sıradan insanların çağı olduğunu, toprağın, havanın ve suyun efendisinin bu sıradan insanlar olduğunu ve ulusların tarihsel yazgılarının bu alelade insanların elinde olduğunu söylüyoruz. İnsanoğlunun görkemine onurlu bir bakış getiren bu tablo, ne yazık ki sadece bir hayaldir ve bambaşka bir gerçekle karşı karşıyadır. Gerçekte insanoğlu, onun adına uzayı ve zamanı fetheden makinelerin kölesi ve kurbanı olmuştur.
Reklam
Şu kesin ki hepimiz, bu yüzyılın sıradan insanların çağı olduğunu, toprağın, havanın ve suyun efendisinin bu sıradan insanlar olduğunu ve ulusların tarihsel yazgılarının bu alelade insanların elinde olduğunu söylüyoruz. İnsanoğlunun görkemine onurlu bir bakış getiren bu tablo, ne yazık ki sadece bir hayaldir ve bambaşka bir gerçekle karşı karşıyadır. Gerçekte insanoğlu, onun adına uzayı ve zamanı fetheden makinelerin kölesi ve kurbanı olmuştur. Onun fiziksel varlığını koruyacağı iddia edilen savaş teknolojisi tarafından sindirilmekte ve tehlikeye atılmaktadır. Dünyanın bir yarısında belli sınırlar dahilinde garanti edilen ruhsal ve ahlaki özgürlüğü kaotik bir kafa karışıklığı ile karşı karşıyadır. Dünyanın öteki yarısında ise, bu özgürlükler tamamen yok edilmiştir. Son olarak, trajediye biraz komedi eklemek gerekirse, doğa unsurlarının —toprağın, havanın, ateşin ve suyun— bu efendisi, evrenin bu hakemi onurunu hiçe sayan ve bağımsızlığını bir saçmalığa dönüştüren fikirleri kendi bağrında beslemektedir. Başarıları ve malvarlıkları onu daha büyük bir insan yapmaz; aksine, üretimin “adaletli” dağılımı kuralı altında çalışan fabrika işçisinin kaderinin de bize apaçık gösterdiği gibi, bu insan küçüktür.
Genellikle aydından anlaşılan, okuduklarını sindir­memiş, Türkce yerine Saçmasapanca konuşup yazan, bilgiç­lik taslayan, üstünkörü, klasik kültür değerlerimize yabancı, bu yüzden de düşman biri olma keyfiyetidir. Halis aydınsa, geniş çaplı tecrübelerinden hareketle yaşadıklarını, tecrübe­leri ile okuduklarını özgünce sentezlemiş kişidir. Bu, geçmiş çağların bilgesidir. Önemli olan, özgün sentezden yeni birbakış açısının çıkmasıdır. Büyük insan dediğinizde, aklıma gelen en çarpıcı örneklerden biri Einstein'dır. O, küçük yaş­larda Kant'ı, Schopenhauer'ı okuyan ve onların ilhamıyla özel ve genel görelilik teorilerini ortaya koyan biridir. Oku­duğunuz eserlerden hareketle doğrudan doğruya bir şey ku­ramayabilirsiniz. Ne var ki önemli olan, okunan eserlerin olağanüstü dikkat yoğunlaştırmasına götürmesi ve birer esin kaynağı olmasıdır.
“nesnel-bilimsel” dediğimiz bakış da aslında garp’tan aktarılma birbakış tarzıdır; bizi sahici bir nesnelliğe değil, garp’tan çok farklı koşullarda gelişmiş bir olguya garp’ın terimleriyle bakmaya götürecektir.
Şu kesin ki hepimiz, bu yüzyılın sıradan insanların çağı olduğunu, toprağın, havanın ve suyun efendisinin bu sıradan insanlar olduğunu ve ulusların tarihsel yazgılarının bu alelade insanların elinde olduğunu söylüyoruz. İnsanoğlunun görkemine onurlu bir bakış getiren bu tablo, ne yazık ki sadece bir hayaldir ve bambaşka bir gerçekle karşı karşıyadır. Gerçekte insanoğlu, onun adına uzayı ve zamanı fetheden makinelerin kölesi ve kurbanı olmuştur. Onun fiziksel varlığını koruyacağı iddia edilen savaş teknolojisi tarafından sindirilmekte ve tehlikeye atılmaktadır.