Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Güldürdü :D
Okullar tatil oluyordu. (Zaman düzensizliğine ve dolayısıyla zaman kavramının yokluğuna dikkatinizi çekerim.) Sevdiğim insan sınıfını geçmiş gidiyordu. (Şu 'sevdiğim insan' sözünü duyunca bütün iyi duygularım yok oluyor M.C.'ye karşı.) Tuttum, sevdiğim insana bir bir mektup yazdım tehdit edercesine. Aldı mektubu, koynuna koydu götürdü eve ('Tatlı
Bir Mektup
Babaanne sen çok tehlikelisin :D
"Aşağılık yaratıklar, sıradan insanlar sürüsü olup çıktınız! Devrim’den bu yana dünya tanınmaz hale geldi. Bütün eylemlere iri laflar sokuşturdunuz, yaşamın her köşesine ödevler yerleştirdiniz; eşitliğe ve sonsuz tutkuya inanıyorsunuz. İnsanlar sevdadan öldüğümüzü anlatan dizeler yazdılar. Benim zamanımdaysa erkeklere bütün kadınları sevmeyi öğretmek üzere şiir yazılırdı. Biz kadınlara gelince!.. Kibar bir bey hoşumuza gidince, küçük kızım, ona bir uşak yolluyorduk. Ve yüreğimizde yeni bir heves uyanınca, eski sevgiliye hemen yol veriyorduk, eğer ikisini birden saklamak istemiyorsak…”
Reklam
- Bırak şimdi lafı değiştirmeyi, nen var kızım senin... - Vizyonum daral d ı ! . . - Aah ah... Benim de içim daralıyo... Noolucak bu ülkenin hali?
Bu benim kızım :D
Benden başka kimse gülmedi. Herkes bana bakıp duruyordu. Fıstıkları ağzıma atıp kahkahalarla güldüm.
ZİRVEDEN NOTLARKitabı okudu
Günümüzle Kıyaslayınca "Allah Bizi Affetsin" Diyorum...
Ali, Fâtıma’ya bir gün şunları söyledi: “Allah’a yemin olsun ki, su çekmekten artık göğsüm ağrımaya başladı. Babana bir savaş esiri verilmiş. Onu bize hizmetçi olarak istesen!” Bunun üzerine Fâtıma da “Allah’a yemin olsun ki, benim de değirmen taşında un öğütmekten ellerim kabardı.” dedi. Fâtıma, Resûlullah’a (sas) gittiğinde Resûlullah (sas) “Seni buraya getiren şey nedir ey biricik kızım?” diye sorunca Fâtıma, “Sana selam vermek için geldim.” dedi ve utandığından bir şey istemeden geri döndü. Ali “Ne yaptın?” diye sorunca Fâtıma, “Utandığımdan bir şey isteyemedim.” dedi. Bu sefer her ikisi birlikte Peygamber’in yanına vardılar. Ali, “Allah’a yemin olsun ki, ya Resûlullah! Su taşımaktan göğsüm ağrımaya başladı.” dedi. Fâtıma da “Benim de un öğütmekten ellerim kabardı. Allah sana bir esir nasip etti. Onu bizim hizmetimize versen!” deyince Resûlullah (sas) şunları söyledi: “Allah’a yemin olsun ki, şu Suffe ehli aç iken, onlara infak edecek bir şey bulamazken, onları bırakıp da sizlere verecek değilim. Ben o esirleri satıp ele geçeni onlara infak ediyorum.”
Sayfa 37 - Siyer Yayınları
:D :D
Bir başka masal daha vardır Ay üstünde. Ay'ın annesinin bir gece çok işi varmış. Gökyüzünde çıkıp evreni aydınlatmak onun göreviymiş ya da sıra onunmuş. Bütün yıldızlar sıra ile evreni aydınlatırmış. Gündüz bu işi Güneş yapmış. Ay ise sıranın kendinde değil annesinde olduğunu ileri sürerek o gece evreni aydınlatmaya çıkmamış. Ay'ın annesi ise: " Kızım çık evreni benim yerime bu gece sen aydınlat, bak benim işim var, öteki kardeşlerine ekmek yapmak için hamur yoğuruyorum, ellerim unlu, hamurlu." Ay gene direnmiş, "evreni aydınlatma sırası senindir." deyip durmuş. Buna kızan annesi de hamurlu eliyle Ay'ın yüzüne tokadı yapıştırmış, Ay'ın yüzü hamurla sıvanmış. İşte geceleri Ay'da görülen bu leke, bu hamur bulaşığı imiş.
Reklam
Malumpaşa'nın 15.09.1947 günlü ikinci sayısında "Mahkeme Koridorlarında" köşesinde "Gün Uğursuzun" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Aynı yazı bu sayının üçüncü sayfasına yeniden konmuştur. Yedi-Sekiz Paşa · 13 Mayıs 1949 · Sayı: 3 Gazetenin bu sayısında toplatma haberi yoktur. Birinci sayfadan "Ne Mutlu Tokum
"Bana her konuda karşı çıkan, hayatta bir kez karşıma çıkabilecek bu şansı bile heba eden bir aptal o — artık benim kızım değil. Güneşin altına koy, iliklerine kadar çürüsün."
Bir gün Hz. Hasan Abdurrahman b. Hars b. Hişam'ın yanına gider ki bu zat Medine'nin fakihi ve hukukçularının lideri idi, Medine'de onun gibi biri yoktu. Hatta Hz. Âişe şu sözleriyle onun yüksek değerini ortaya koymuştur: "Keşke bu yolculuğu yapmasaydım (Hz. Ali'ye karşı gelip Basra'ya gitmesini kastediyor). Bu
işte bu yüzden avukatlık :d
Bu bayan, haftanın üç dört gününü adliyede dava dinlemekle geçiriyor. Geçen gün bir başka bayana şöyle dert yanıyordu: - Kardeş, diyordu, bizim herif öldükten sonra içim içime sığmıyor. Ben çok felaket gördüm hanımcığım! Haftanın üç günü buradayım. Ne anlıyorum, demeyin. Başkalarının derdini dinleyip kendi yalnızlığımı unutuyorum. Böylece, dünyada benden başka insanlar olduğunu hissediyorum. Ah, bilmezsin kardeş! Yalnızlık kötü şey. Benim de derdim var. Kocam öldü. Oğlumun biri üç aylık, öteki dört yaşında gittiler. Bir kızım vardı. Kötü kocaya düştü. Doğururken onu da kaybettik. Çocuk, yani torunum, sağ. Hınzır herif, onu da çok gördü. Aldı götürdü. İzini kaybettim. Kocam da bir meseleden dört ay mahpus yatmıştı. O zaman onun davasına gelmiştim. O günden beri benim derdimden başka dertler olduğunu öğrenmek için buraya gelir, kendi derdimi unutur, elâlemin derdiyle dertlenirim.
24 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.