Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Trakya Cumhuriyeti
" Yüzyılın başında emperyalist güçler Batı Trakya'dan sonra gözlerini Doğu Trakya'dan dikmişlerdi. İstanbul, Marmara denizi, Boğazlar'ı içine alan bir bölge Trakya Cumhuriyeti adı altında özerkleşecekti. Mustafa Kemal Atatürk, o günlerde bu tuzağa düşülürse Sevr haritasının kesinleşeceğine dikkati çekiyordu: ' Doğu ve Batı Trakya'nın
Sayfa 169Kitabı okudu
Cihan savaşında düşmanlarımıza casusluk eden ve bezirgânlıklarıyla kanımızı emen Yahudi tarihin hep o iki yüzlü Yahudi’sidir. Kurtuluş savaşında Bursa'ya Yunanlılar girerken kocaman bir Yunan bayrağıyla onları karşılayan fakat Türkler Bursa'yı geri alırken aynı bayrağı ordumuzun ayakları altına seren yine bu vatansız Yahudi’dir. İstanbul'da tımarhanelik bir çılgın sevdiği bir Yahudi kızını öldürdüğü zaman, kızın cenaze merasimini Türklere düşmanlık nümayişi şekline sokan ve hatta Türk ordusuna uşaklık eden (çünkü Yahudi hiç bir zaman asker olamaz) askerî üniformalıları da dahil olduğu halde "kahrolsun Türkler" diye bağıran aynı hain Yahudilerdir. Türk’e düşmanlık bu Yahudilerin irinden kanına o kadar işlemiştir ki vaktiyle katliâmlarla kovuldukları İspanya'yı ve zaman zaman kırgına uğradıkları Rusya'yı kendilerine koruyucu bilecek kadar ileri gitmişlerdir. Sanki Türkiye miskin İspanya'dan veya salak Rusya'dan korkacak da Yahudiler hakkında yaptığı tazyiki gevşetecekmiş gibi...
Reklam
Arkadaşımın dostluğuna teşekkür ederek , gidip hemen tığ gibi bir Bursa bıçağı aldım. Doğrusu '' cart! '' diye insanın barsaklarını deşmesi hoş bişey değil. Cesedin muayenesi için morga kaldırılıp , barsaklarda besin adına bişey bulamayan doktorlara mahçup olmak da caba. Ne olursa , olsun bıçak koynumda sevine sevine eve gelirken iki polis üstüme
Evliya Çelebi’ye Babasından Öğüt
Bir gün “Hoş geldin Bursa seyyahı, sefa getirdin” dedi babam. Oysa benim nereye gittiğimi kimse bilmiyordu. Ya da ben öyle zannediyordum. “Babacığım! Bu fakirin Bursa’da olduğunu nereden bildiniz?” deyince babam: – Sen 1050 senesi Muharrem ayında kaybolduğun gece, ben nice etkili dualar okudum. O gece rüyamda seni gördüm. Bursa’da, Emir Sultan
- İslam'ı bilmiyorsunuz, dedi . Sorduk niçin diye ve o anlattı. 0 zaman anladım ki bilmiyor değil yapmıyorduk. Bildiklerimizi uygulamıyorduk. Camide saf olmasını bilmiyorsunuz, dedi ve kendisinin birkaç yıldır öğrendiği, bizimse doğma büyüme bildiğimiz "saf"ı anlattı. Omuzların nasıl birbirine kenetlenmesi gerektiğini, bu konudaki hadis-i şerifleri ve sahabenin nasıl saf oldugunu. Ve ilave etti. Camide birine bu amaçla omuzumu dayadığım zaman benden kaçıyor! Ankara'da, Bursa'da, İstanbul'da hep aynı şeyle karşılaştım.(Sözün burasında Rasim Özdenören söze girdi. -Bir gün dedi, camide, isteyerek değil, kendiliğinden, nedense, tıpkı Muhammed'in anlattığı gibi, omuz omuza, sıkı sıkıya saf tuttuk cemaatle. Tam namaza durulacakken cemaatten birisi "Ne yahu, dedi, şu kadar boş yer varken böyle sıkışıyoruz". Bunun üzerine iki kişi arkadaşı safa geçti. Bizim saf ise aralanarak şeytana yol açtı.)
Bir zaman yağlıboyayla yastık yüzleri resimledim. Hani şu eski evlerde misafir odalarında koltuk, kanepe arkalarına, divanlara konulan parlak kumaşlı köşe yastıklarından... Renk renk ipekli kumaşlar üstüne gül, menekşe, kedi, manzara, özellikle ençok ay ışıkları yansıyan romantik görünüşlü göl resimleri yapıyordum. Bursa Kapalıçarşı’sında bir
Reklam
Tarihin rutubeti
Zaten bildiğimiz tarihin havasındaki rutubete sebep de bu değil midir? Her bilgi kırıntısı, ardında zincirleme bir bilinmezlik ağı taşır ve bilemediklerimizin puslu dünyasında bildiklerimizi değil, seçebildiklerimizi tarihî gerçeklik gibi anlatırız.
Sayfa 85 - Sapiens YayınlarıKitabı okudu
116 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.