Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
... iyi bir evin yuva olabilmesi için orada bir aile olması gerekmez mi? Evlilikten söz etmiyorum sadece, birini seven, biri olmadan ötekide mutsuz olacağından aynı çatı altında yaşamayı seçmiş insanlardan bahsediyorum. Sadece bir eş de değil, müşfik bir anne, ona baktığında köklerini hissedebileceğin, onun bedeninde kendini görebileceğin bir baba, belki daha da iyisi bir şefkat gösterebileceğin bir evlat, onun, seni hayata bağlayacak bitmek bilmez sorunları... Böyle insanlar olmadan, düzenli tertipli de olsa, her tarafı bal dök yala, tertemiz de olsa bir mekana yuva denilebilir miydi?...
Bu kadar yüksekten düşen bir insanın aşağı dikine indiği pek görülmüş değildi. Başrahip de boşluğun içine atılınca ilkin iki elini ileriye uzatmış olduğu halde tepesi aşağı düştü. Sonra kendi üzerinde birkaç defa döndü. Rüzgar onu bir evin damına doğru götürdü. Fakat dama ulaştığı zaman henüz ölmüş değildi. Quasimodo Başrahibin evin çatısına tutunmaya çabaladığını gördü. Fakat çatı çok dikti, papazda da derman kalmamıştı. Yerinden kopan bir kiremit gibi çatının üzerinden hızla kaydı ve kaldırımların üstüne düştü. Orada artık kımıldamadı.
Reklam
Sizi gerçek ailenize bağlayan kan bağı değil, birbirinizin hayatındaki saygı ve neşe bağıdır. Bir ailenin üyeleri nadiren aynı çatı altında büyürler.
Ne Okur
"İnsan zihninin, boş bir çatı katına benzediğini ve insanın bu çatı katını kendi seçeceği mobilyalarla döşeyeceğini düşünüyorum. Yalnızca bir aptal, önüne gelen her bilgiyi kapar, böylece ona faydası dokunabilecek bilgiler kalabalıklaşır ya da birçok şey birbirine girer ve o bilgiye ihtiyacı oldu mu güçlükler yaşar. Ama becerikli ve usta bir kimse, zihnine ya da çatısına bir şeyler alırken son derece dikkatlidir. İşini yapmasına yardım edecek aletlerden başka hiçbir şeyi yoktur ama bunları da sınıflandırmış ve kusursuz bir düzene sokmuştur. O küçük odanın duvarlarının esnek olduğunu ve her ölçüde genişleyebileceğini düşünmek hata olur. Emin olun ki, zaman geliyor, zihninize kattığınız her bilgiyle önceden bildiğiniz bir şeyi unutuyorsunuz. Bu yüzden, önemsiz bilgilerin önemlilerin önünü tıkamaması çok büyük önem taşıyor." "Ama söz konusu, Güneş Sistemi!" diye çıkıştım. "Dünya'nın Güneş'in çevresinde döndüğünü söylemenin," diyerek sabırsızlıkla sözümü kesti, "Bana ne faydası var? Dünya isterse ayın çevresinde dönsün, ne benim ne de işim için hiçbir önemi yok."
"Ortak bir problem olan iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin azalması sorunları, yaşamın sevinçle kutlandığı, biyolojik çeşitlilik, refah ve bereketle dolu ekili alanlar kurularak çözümlenebilir. Her yere umut bahçeleri ve gerçek gıda sağlayan çiftlikler yapılmalı. Gezegenin tamamı dirilen hayat ve yenilenen sevgiyle tek bir çatı altında toplanana kadar insanla, tohumla, toplumla, toprağını karış karış ektiğimiz diğer dünyayı yaratmaya devam edeceğiz. Asla vazgeçmeyeceğiz.”
Ama hayaller çabucak yok olan örümcek ağları gibidir ve hemen gerçeğe dönersiniz. Peki mutluluk nerede? Geçmiş günlerde mi? Gelecekte mi? Kesinlikle bugünde, bu saatte, bu dakikada değil.
Reklam
Neşe deliliğin, blöf ihanetin, nezaketse cinayetin bariz ve doğal ipucuydu. Korku, kozmosun çatısıydı. Bu çatı altında renk, ses ve biçimleri suistimal etmekten başka yöntem bilmiyorduk. Ebedi biçareliğimizi, yaşıyamadığımız mesuliyetler dengeliyordu. Şov devam etmeliydi... şov... kaybedişin kaçınılmazlığı ve kayboluşun kesinliği adına...
Bu arada, kitapları filmlerden daha çok severim. Filmler size neyi düşüneceğinizi anlatırlar. İyi bir kitap ise bazı şeyleri hayal gücünüze bırakır. Filmler size pembe renkli evi gösterir. İyi bir kitap, pembe bir ev olduğunu anlatır ve detayları sizin boyamanıza, hatta belki çatı modelini seçmenize ve kendi arabanızı o evin önüne park etmenize olanak tanır.
Sayfa 47
BABA OLMAK ve ben babayım... kalbim hiç teklememeli, fiziksel zorluklar karşısında. dayanma gücüm hiç bitmemeli, yaşam koşulları karşısında. gözyaşlarım gözbebeklerimden, içe doğru akmalı... ağladığımı kimse görmemeli, çocuklarım hiç ama hiç... ve ben babayım, aydın zihinler ve aydınlık yarınlara yetecek kadar
Sonunda sabah oldu. Yokuş yukarı tırmanan bir yük treni gibi ağır ağır, zahmetle yol alan geceden sonra, gün doğdu. Çatı katı penceremde bir leke sessizce belirdi, giderek derinleşti. Uykulu bir güneş,temkinli ve utangaç kuzey güneşi, yeni günün başladığını, bir yükümlülüğü yerine getirircesine ilan etti. Şu anda tüm gördüğüm, dik açı çizercesine yükselen ıslak çatıyla, devasa ağaçlar arasına sıkışmış bir dilim gökyüzü. Rüzgarla savrulan ince, yaslı dallar, hafifçe çürümüş titreyen yapraklar... Boş yere havaya açılan dilenci elleri gibi. Aylardan ağustos, diyebiliriz ki mevsimlerden yaz... Güya yaz. Bu kuzey ülkesinin puslu kasvetine şimdiden yenik düştüm, ruhum denizin kuşattığı kentle, yağmurla, yosun kokusuyla dolu.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.