Aile bir muamma, bir duygusal yumak ki, çöz çözebilirsen... Hem böylesine sevgi ve şefkat dolu, hem bunca yara bere ve arıza. "Aynı çatı altındayken nasıl bu kadar uzak düşüyoruz?" Ailenin bir ferdinin yüreğinde fırtınalar koparken, diğeri ne hisseder? Bir odanın kapısı kapandığında, o kapının ardında anne çocuğun ya da çocuk annenin ne yaşadığını biliyor mu?
Özenle örtüyorum çatısını
Sana duyduğum aşkın,
Sağlam kiremitlerle
Yağmura ve güneşe alışkın.
Ama biliyorum hiçbir zaman
Bitmeyecek bu çatı,
Ne şimdi, ne de bir başka sefer.
Kırmızı bir balık olup
Başlıyorlar sıçramaya
Yerleştirdiğim bütün kiremitler
Gözlerinin derin sularına
Yerlerinden birer birer.
Zavallı bir iskelet kalıyor geriye
Sana duyduğum aşktan.
-Ki yıkılmış yer yer-
Üzerinde siyah kuşlar uçuşan.
"Bakın Sayın Savcı, ben bir dünya yurttaşıyım. Benim, dünyanın şu ya da bu noktasında, üstelik kendi seçimim dışında doğmuş olmam, dünyanın diğer noktalarını yok saymamı, orada yaşayan ve benim gibi kendi istenci dışında orada doğmuş olan insanları küçümsememi, onlara üstünlük taslamamı gerektirir mi? Böyle bir bakış, dünyada tüm insanların yaşadıkları bölgeyi tek doğru, tek gerçek, tek iyi ve güzel sayarak birbirlerini küçümsemeleri gibi bir sonuca yol açmaz mı? Başkalarına karşı böyle bir tavır içinde olan insan, başkalarının aynı tutumuyla, yani kendi silahıyla karşı karşıya değil midir? Sizce böyle bir duygu ve davranış içinde olan insan hastalıklı bir sevgisizlikle ilk başta kendi ipini çekmez mi? Zenginlik yalnızlıktan değil çoğulluktan gelir. Kuşları düşünün sayın savcı ne büyük bir çeşit zenginliği ile süslerler gökyüzünü ve ağaçları. Yalnızca şahinleri sevip kırlangıçları düşman bilmek, en azından bizim çatı pervazlarımızın renksiz ve rüzgarsız kalması değil midir?"