Bugün kullandığımız "Türkiye" ismi nereden geliyor?
Aslında ülkemizin böyle adlandırılması, tuhaftır ki bizim dedelerimizin değil, bu ülkeyi başlangıçtan beri çok iyi tanıyan İtalyanların işidir. Bizim dedelerimiz buraya "İklim-i Rum" derlerdi. Onların siyasi hedef ve misyonları Roma İmparatorluğu'nu ele geçirmekti. Anadolu toprağındaki Roma'yı, yani Garplıların sonradan "Bizans" dedikleri imparatorluğu ele geçirmeye başlamakla elhak bu yolda da ilerlediler. Onların "Rum-Roma" dedikleri yere, İtalyanlar "Turchia" veya "Turcmenia" derlerdi. Bütün orta zaman Alman seyyahları "Turkei, Türkenland" veya Fransızlar "Turquie" derlerdi. 16. asırda İngilizce seyahatname kaleme alan Nicolas de Nicolay ise "Turkie" diyor, dikkat ederseniz bizim bugünkü söyleyişimize oldukça yakın...
!!!HAMETAN( El ve vücut kremi )!!!
Birçoğumuzun evinde olan Hametan yaralarımız , nemlendirici için kullandığımız kozmetik ürünü.
Eee olabilir nolmuş diyorsunuz değil mi ?
Krem de bir sorun yok gerçi cilde zehir yaydığı doğru biz ne kadar fark etmesek de !
Çanakkale savaşına uzanalım...
Savaşta karşı düşman yani Hametan'ın kurucusu 'TÜRKLERİ ZEHİRLEYİN' emri veriyor düşman asker cevap veriyor;
- Komutanım savaş ihlali insanları zehirlemek yasak diyor.
Hametan'ın kurucusunun cevabı ise;
-"TÜRKLER İNSAN MI?"
Bizi daha doğrusu bizleri insan yerine koymuyor hangimiz biliyoruz dedelerimiz ne zorluklarla orada kaldılar hangimiz ¿
Birdaha düşünelim tekrar tekrar ne yaptığımıza ne kullandığımıza dikkat edelim...
Halil İnalcık:" Osmanlı Tarihi dünyanın en çarpıtılmış tarihidir" demiştir. Yine bu mealde meşhur tarihçi Albert Sorel der ki; "Dünyada iki meçhul var. Birisi kutuplar, diğeri Türkler!"
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, fikirleri, demokratlığı, bilgeliği ve gerçek dindarlığı ile çok büyük saygı duyduğum, hatta açık söyleyeyim hayranlık beslediğim bir liderdir. Onun birbirinden değerli eserleri Türkçeye çevrildi ve ben de daha önce bazılarını okumuştum. Son olarak Türkiye’de ‘Köle Olmayacağız’ adıyla neşredilen eserini okuma fırsatı
Yahya Kemal ,Balkanlar için;"Türkler,bir deniz gibi Balkanlardan çekilmiş lâkin tuzunu bırakmış,bütün o topraklar Türklük kokuyor."diyor.Ne kadar güzel bir söz Balkanlara gittiginizde hala orada ki Osmanlı mimarilerini goruruz.Oradaki insanlara "Turkiyeden geliyoruz" denilince gozlerinde hep bi isilti parlar.Belki hala ayni sinirlar dahilinda olmasakda 500 yıllık ortak gecmisimiz bizi bir yapiyor.
Peki neden unutuldu bu eski vatan.?
Anzaklar Canakkalede olen askerleri icin her yıl o kadar mesafeyi gozardi edip ,gelip atalarini anarken.Bizi ordaki atalarimizi anmakdan mahrum eden gaflet nedir?
Belki şoyle diyebilirsiniz;"eskiden vatanmis simdi degil beni ilgilendirmiyor"diyebilirsiniz.Peki o zaman Balkan savaslarinda sehit olan askerlerimiz, dedelerimiz niye oralarda canini feda etmis neden onca sivil katledilmis.Gunumuzde her ulkenin siniri belli fakat bir zamanlar dedelerimizin yasadigi yerleri can verdigi yerleri ve sehitlerimizi unutmamak icin oğrenmeliyiz "Balkanların Nasıl Kaybedildiğini" ogrenelim ki dogu anadoluyu,egeyi ,karadenizide aynı sekilde kaybetmeyelim.
Colin Falconer'in Bir Hürrem Masalı'ndan sonra acaba daha böyle güçlü entrikalarla dolu başka Sultanlar var mı diye araştırıp büyük bir beklentiyle okuyup kısa sürede hüsrana uğradığım bir kitap,maalesef ki!
Bunu üzülerek söylüyorum ve baktığımda incelemelerin hemen hemen hepsinin olumlu olması da beni şaşırtan bir başka konu.Belki de kitaba
İstisnasız herkesin kitaplığında olan ama hiç kimsenin okumadığı bir klasik “ŞU ÇILGIN TÜRKLER”!
Bu kitabı aldığımda sanırım üniversite öğrencisiydim ancak yüksek lisans biterken okumaya cesaret edebildim. İki sayfa okuyup 2 saat ağlattı beni. Kitap bittiğinde ben de bitmiştim.
Kurtuluş Savaşı’nı, Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa’nın bir yandan Yunan askerlerini denize dökmeye uğraşırken diğer yandan ülkede ilerici devrimler yapmaya çalışması, bir yandan dış ülkelerin baskısına göğüs gererken diğer yandan içteki hainlerle yaptığı mücadeleleri konu alıyor kitap.
O Ulu bir lider hepimi biliyoruz ancak diğer bir Ulu olanın da dedelerimiz olduğunun altını çizmekte fayda var. Ayakta çarık yok, karınlar aç son sistem donanımlı düşman ordularının karşısına dikilen kahraman Atalarımız.
Şu hikaye beni çok etkilemişti. Henüz 1. İnönü Savaşı yeni başlamışken Kızılay, İşgal altında bulunmasına rağmen İstanbul’da Ankara’daki ordu için para yardımı toplar. 9 yaşındaki Ömer de bu yardım sırasına girmiştir. Görevli, onu uzaklaştırmaya çalışırken o cebindeki kuruşları masaya koyup askerlerimize dua etmiştir. Görevliyle beraber ben de ağladım bu sahnede nasıl ağlamayayım?
Öte yandan benim kitaba tek eleştirim Kurtuluş Savaşı Paşalarını bu denli överken İttihat Paşalarını sürekli gömmeleri. Halbuki konunun onlarla bir alakası yok. Darbe falan yapmaya çalıştıkları da resmi kaynaklar da yok. Özellikle Edirne Fatih’i Enver Paşa’ya yerden yere vurmuş Özakman. Pek anlam veremedim doğrusu.
Şu Çılgın TürklerTurgut Özakman · Bilgi Yayınları · 202321,6bin okunma
Fransız yazar du Loir (Sör Clausier du Loir), Sultan IV. Murad’ın padişahlığı döneminde İstanbul’a gelmiş, Osmanlı devlet teşkilatı, saray hayatı, Türklerin hayat tarzı, ibadet hayatları, yemekleri konusunda ilginç gözlemler yapmıştır.
Gördüklerinden o kadar etkilenmiştir ki, Osmanlı Türk toplumunun bazı kötülüklerden haberdar olmadığını
ANZAKLI ÖMER
Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil. Newyork'da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım. Vazifem kan almak,kan vermek, serum takmak, elektrokardiyoğrafi çekmek gibi işler. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine
ATA Efendi, önünde duran kitap ve kağıtları üst üste masasının kenarına doğru istif ettikten sonra, "Bizim Onlarla savaşımız çok eskiye dayanır." dedi.
Karakeçeli, düşünceli bir biçimde, "Ne kadar eskiye?" diye sordu.
"Ashap'tan olan Arslan Baba'nın(r.a.) sakladığı mukaddes sırları Pir-i Türkistan Hace Ahmed Yesevi
Osmanlıdan başlayarak Türkiye tarihi hep özel hal yöntemlerine tanık olmuştur. 18 kardeşini bir gecede iktidarın selameti için katleden bir rejimin başka türlü olması da mümkün değildir. Bu özel hal uygulamaları, denetim altına alınan toplumları, halkları, inançları, siyasal düşünce akımlarını, renkleri ezmek, çoğu zaman da başkalaştırmak için hep