''Nen var Zeze?”
”Hiç. Şarkı söylüyordum.”
”Şarkı mı söylüyordun?”
”Evet.”
”Öyleyse ben sağır olmalıyım.”
İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim.
Nen var Zeze?
- Hiç. Şarkı söylüyordum.
Şarkı mı söylüyordun?
- Evet.
Öyleyse ben sağır olmalıyım.
"İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim." şeker portakalı
Püf Noktası;
Vaktiyle testi ve çanak çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir çırak, kalfa olup artık kendi başına bir dükkân açmayı arzu eder olmuş. Ne yazık ki her defasında ustası ona:
— Sen, demiş, daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor.
Ustanın bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamaz ve gidip bir dükkân açar. Açar açmasına da yeni dükkânında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlar. Kalfa, bir türlü bu çatlamaların önüne geçemez. Nihayet ustasına gider ve durumu anlatır. Usta:
— Sana demedim mi evlâdım; sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin. Bu sanatın bir püf noktası vardır.
Bunun üzerine tezgâha bir miktar çamur koyar ve:
— Haydi, der, geç bakalım tezgâhın başına da bir testi çıkar. Ben de sana püf noktasını göstereyim.
Eski çırak ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta, önünde dönen çanağa arada sırada "püf!" diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp giderir. Böylece çırak da bu sanatın püf denilen noktasını öğrenmiş olur.
Her sanatın incelik gereken nazik kısmına da o günden sonra püf noktası denilmeye başlanır.
Gitmek istiyorsan bahanesiz git
Uyatma uykulu hatıraları.
Sesin aynı sestir bakışın üvey
Giderken sesin de el olsun bari.
Denize atıldın bir çiçek gibi
Üstünde dalgalar çalkalanacak.
Sahte sevgin sahte bir kimlik gibi
Ey gönlüm deli gönlü divane gönlüm , ey gönlüm deli gönlüm havare gönlüm. Demedim mi ? Ondan sana yar olmaz. Bu şehir bize digar olmaz...
Unut onu gitsin gönlüm , bu aşk burda bitsin gönlüm, dön sen gene yoluna vefasızın dalına tutmaki sende kalsın.!
Unut onu gitsin gönlüm , bu aşk burda bitsin gönlüm, dön sen gene yoluna vefasızın dalına tutmaki sende kalsın...
Asıl Roma’da ve (Epiket) isimli filozofta tecellisini bulan bu ahlak(stoisizm) adını taşır.
(Epiket) bir köledir. Onun ayağını işkence aletinde burkarlar, bükerler. Hiç ses çıkarmaz. Gayet sakin bir tavır ve tonla der ki:
“-Daha fazla bükerseniz ayağım kırılacak!”
Bükerler ve ayak, mühtiş bir sesle kırılır.
Verdiği cevap:
“-Demedim mi?...”
(stoisizm) ahlakı budur ve (metafizik-madde ötesi) bir dayanağa malik değildir. Sadece insan benliğinin madde açısına karşı hissiz tavrı… Satıhçı Romalı bünyesinin satıh ahlakı…
Kişisel gelişim kitapları okumayı benim gibi pek tercih etmeyen arkadaşlara, tavsiye edebileceğim bu kitapla hâl, hareket ve davranışlardan, bizim verdiğimiz ve karşı taraftan aldığımız mesajları basit, esprili bir dille öğrenebilirsiniz.
İlk defa bir kişisel gelişim kitabını bitirince "nihayet" demedim. Öğretirken eğlendiriyor. Kitabın bazı bölümlerinde kahkahalarla güldüğüm oldu.
Kitapta altta da açıklaması olan bir resimle ilgili (sayfa 69), aklımda bir soru işareti kaldı. Kitap elinde olan arkadaşlar bir bakabilir mi? Resimle açıklama arasında bir zıtlık görebiliyor musunuz?
SÜRVEYAN HEKİM
“Doktordan satılık araba” diye ilan verirler, çok doğru aslında.
Ne o arabayı kullanacak vakit bulursunuz, ne de düzenli bir hayatınız olur.
Hele bir de cerrahsanız, o uyku denen tatlı şeyle bir türlü buluşamazsınız.
Ben de Güneydoğu’da görev yaparken hem uykudan, hem de arabamdan mahrum kaldım. Zaten kullanmaya vakit
Hikaye bu ya, çiftçinin zulmüne isyan eden hayvanlar, yönetimi ele geçiriyor ve kendilerine başkan olarak domuzları seçiyor. Aslında seçmek demek de pek doğru değil. Domuzlar başkan oluyor. Ancak gel gelelim hayvanlar eskisinden çok daha ağır koşullarda yaşamaya başlıyor. Domuzlar, hayvanların nefret ettikleri insanlardan çok daha zalim bir yönetici olup çıkmışlardır.
Kitap rahatlıkla ortaokul seviyesindeki çocuklara “güç zehirlenmesi” dersi olarak okutulabilir. Zira kapağı, sayfaların arasına çizimlerin yerleştirilmesi, karakterlerin hayvanlardan oluşması, anlatımın sadeliği ve hatta “Bir peri masalı” alt başlığı ile ortam buna müsait. Ancak alt metinlerle korkunç bir eleştiri var. Hayali düşmanlar, ben öyle demedim, böyle dedimler, ağlayarak açıklama yapan yardımcılar, kim ne derse desin aynı nakaratı tekrarlayan şakşakçılar... Hepsi çok tanıdık. Tüm bunların yaşandığı bir ülke biliyorum; adı dilimin ucunda ama bir türlü çıkaramıyorum, hatırlayınca burayı düzenlerim. Bu hali ile kitabın 1943'de yazıldığına inanmak güç. Bu kadar mı güncel ve gerçekçi olur. Eğer söylendiği gibi Stalin eleştirisi ise, neden insanlık hiç ders almıyor. Dönüp dönüp aynı şeyleri bir daha yaşıyoruz. Anlamak mümkün değil.
ucalisan.blogspot.com.tr/2015/10/hayvan-...
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020246,5bin okunma
Metroda giderken etrafı dinlemek âdeti beni bir gün ya öldürecek, ya dövdürecek. Cuma günü Tünel’e ulaşmaya çalışırken metroda (Sebastian, metro yerine “yer altı treni kullanabilirsiniz diyen word programın kafa, göz girişebilirsin yüksek müsaadelerimle) gençler arasında bir yıldız meselesi açıldı. Baktım satışa çıkarılan yıldızlardan
Sevilirken bilmedin mi?
Ben söylerken gülmedin mi?
Falımızda hasret var ayrılık var demedim mi?
Anlamazdın anlamazdın..Kaderede inanmazdın
Hani sen acı veren kalpsizlerden olmazdın.
Dilerim ki mutlu ol sevgilim..
Ben olmasam bile hayat gülsün sana..
Günahı boynunda, ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda.
Kalbim bomboş kaldı sanma
Acılar geçer zamanla
Aşka tövbe demem ben..
Görürsün sevince yeniden
Anlamazdın anlamazdın..Kaderede inanmazdın
Hani sen acı veren kalpsizlerden olmazdın.
Dilerim ki mutlu ol sevgilim..
Ben olmasam bile hayat gülsün sana..
Günahı boynunda,ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda..
youtube.com/watch?v=oSHRG1n...