Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nimet Tanrıver

Nimet Tanrıver
@devilone
"insanın kan bağından ataları olduğu gibi edebiyat dünyasından da ataları vardı ve bunlar insana tarz ve mizaç olarak ilkinden daha da yakın olabiliyor, üzerinde çok daha bariz bir etki bırakabiliyordu." Oscar Wilde
"ölüler hiçbir yere gitmez, hepsi buradadır her insan bir mezarlıktır, gerçek bir mezarlıktır tüm büyüklerimizin içinde yattığı gerçek bir mezarlık büyükbabamız, büyükannemiz, babamız, annemiz, eşimiz, çocuğumuz, herkes her zaman buradadır..."
Reklam
Nimet Tanrıver tekrar paylaştı.
"Güneş de ne? Gözlerini kapadın mı güneş müneş yok. Kuşlar da ne? Kulaklarım tıkadın mı kuş muş yok. Acı da ne? Zehirli yemişi yuttun mu acı macı yok. Peki geriye ne kalıyor? Hiçbir şey. Geçmiş yok, gelecek uzakta. Demek ki şu anın dışında hiçbir şey var olmuyor. Eğer öyleyse dert edecek bir şey yok."
Sayfa 46 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Nimet Tanrıver
@devilone·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Toplu Öyküler
Toplu ÖykülerIsaac Bashevis Singer
8/10 · 7 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"kör mü oldum ne? ruhumun iç gözü gücünü yitirdi mi yoksa? onu gördüm, ama sanki gördüğüm tanrısal bir vahiymiş gibi görüntüsü yine tümüyle kaybolup gitti benden. bu görüntüyü yine gözümün önüne getirebilmek için ruhumun tüm gücünü kullanıp durdum boşu boşuna. onu tekrar görürsem, yüz kişinin içinde olsa tanırım. ama o kaçıp gitti ve belleğim onun özlemiyle, ona yetişmeye çalışıyor boşu boşuna."
" Hafızanın biriktirdiği hatıraları tekrar seyretmekten herkesin aldığı haz, çoğunlukla bazılarında, örneğin hastalarda daha yoğundur, çünkü bir yandan fiziksel acının zorbalığı, gidip doğada bu hatıralara benzer görüntüler aramaktan kendilerini meneder, bir yandan da, her gün tazelenen iyileşme umudu, pek yakında bunu yapabileceklerine dair
Reklam
" Aşklarımızı çözümlemeyi becerebilseydik, çoğunlukla kadınlardan sırf rekabet etmek zorunda olduğumuz erkeklerin karşı ağırlığı yüzünden hoşlandığımızı görürdük; bu karşı ağırlık ortadan kalktığında, kadının cazibesi azalır. Bunun sancılı ve ibret alınacak bir örneği, erkeklerin, kendileriyle tanışmadan önceki hayatlarında hatalar yapmış olan kadınları tercih etmeleridir, tehlikeye gömülmüş olarak gördükleri bu kadınların gönlünü, âşık oldukları süre boyunca hep yeniden fethetmek zorundadırlar; aksine, sonradan görülen ve hiç de dramatik olmayan bir başka örnek, sevdiği kadına düşkünlüğünün azaldığını gören erkeğin, çıkarmış olduğu kuralları kendiliğinden uygulaması ve kadına olan sevgisi bitmesin diye onu sürekli korumasını gerektiren, tehlikeli bir ortama sokmasıdır. "
" Tıpkı başlangıçta kızılacak önemli bir şey olmadığı halde sinirlenen bir adamın, kendi haykırışlarıyla tamamen kendinden geçmesi, şikâyetlerinden değil de, giderek büyüyen kendi öfkesinden kaynaklanan bir şiddete kendini kaptırması gibi, ben de kederimin yokuşundan aşağı, hızlanarak yuvarlanmaktaydım, giderek daha derin bir umutsuzluğa gömülüyordum, soğuğun pençesine düştüğünü hissedip mücadele etmeye çalışmayan, hattâ titremekten neredeyse haz duyan bir adamın donukluğu içindeydim. Az sonra, umut ettiğim gibi kendimi toparlama, tepki gösterme ve geri adım atma gücünü bulabilsem de, Albertine'in, bana iyi geceler dilediği sırada vereceği öpücük, eve dönüşümde beni kötü karşılamasından duyduğum kederden çok, benim uydurma bir ayrılığın formalitelerini düzenleme bahanesiyle kurduğum hayallerin içimde uyandırdığı kederi teselli etmeye yarayacaktı. Ne olursa olsun, Albertine kendiliğinden iyi geceler dilememeliydi, çünkü o durumda, benim yüz seksen derecelik bir dönüş yapıp ayrılmaktan vazgeçmeyi önermem daha zor olurdu. Dolayısıyla, birbirimize iyi geceler dileme vaktinin çoktan gelmiş olduğunu sürekli Albertine'e hatırlatıyor, böylece inisiyatifi elimde tutup ayrılma ânını biraz daha geciktirebiliyordum. "
Kızın soruları karşısında başından geçenleri anlatmaya başladı. Fırtına, teknesinin karaya oturması, bitmek bilmez bir karabasanı andıran tırmanış, yılanlar, düşüşün dehşeti... Eskisinden daha büyük bir şiddetle titremeye başladı. Mary Sarojini, hiç sözünü kesmeden, büyük bir dikkatle dinliyordu. Will, sesi kısılıp durakladığında, omuzunda kuş,
"Cyrano yıllarca sevmiş ve Roxane onu sonunda anlamıştı. Ben de bekleyebilirdim. O akşam cennete ulaşmama ramak kalmıştı. Bir enseyi sevmek. Ve sarı ceketi. Okula gelirken giydiği ilkbahar güneşiyle parıldayan - ve şiirlerime giren - o sarı ceketi sevmek. O günden sonra, ne zaman sarı ceketli bir kadın görsem hep onu hatırlayıp
"Bu genç sanatçılar pudra kokusunu resmetmeyi biliyorlardı. Dergiler, modası henüz geçmiş art nouveau’ya özlem dolu bir dönüşün ve bir zamanlar moda olan şeyleri yeniden keşfetmenin ve belki de henüz eskimeye yüz tutmuş güzellikleri anımsatmanın ötesinde gelecekteki Havva örneklerine bir soyluluk havası veriyordu. Ama sıradan, muhtemelen modası geçmiş bir Havva’yı görünce durakladım ve kalbim çarpmaya başladı. Gizemli alev değildi bu, tam anlamıyla kalp çarpıntısıydı, bugüne duyulan özlemle karışık irkilmeydi. Uzun altın rengi saçlı bir kadın profiliydi bu, gökten inmiş bir melek gibiydi. Aklımdan şu satırlan ezbere okudum:" "Mahzun ve solgun zambaklar Ölüyor ellerinde sanki birer mum. Yayılan kokular parmaklarının arasından uzaklaşıyor sıkıntıların bayıltıcı soluğuyla. Açık renkli giysilerinden kıvrım kıvrım yayılıyor etrafa hüsran ve aşk. "
Reklam
"Yahudiler daima bir şeyi ve tersini bir arada dile getirirler, çünkü yaradılış olarak yalancıdırlar. Ama çok sayfadan oluşan bir belge ürettiğiniz zaman insanlar zaten onu bir solukta okuyamayacaktır. Tepkileri adım adım almak hedeflenmiştir ve birisi bugün okuduğu bir önerme yüzünden telaşlanıyorsa, dün onu telaşlandıran haberi unutmuş demektir. Ve iyi okursanız, Prag hahamlarının lüksü, eğlenceyi, alkolü pleb sınıfını şimdi köleliğe sürüklemek için kullanmak istediklerini ama iktidarı ele geçirdiklerinde onları itidal konusunda zorlayacaklarını anlayacaksınız."
" Gülmenin insana özgü olduğu, biz günahkârların sınırının bir belirtisidir. Ama bu kitaptan, seninki gibi ne çok yozlaşmış kafa gülmenin insanın amacı olduğunu öngören bir tasım çıkaracaktır! Gülmek, bir köylüyü bir an için korkudan kurtarır. Ama yasa korku aracılığıyla kendini kabul ettirir; yasanın gerçek adı Tanrı korkusudur. Oysa
"Gülme bedenimizin güçsüzlüğüdür; yozlaşması, yavanlığıdır. Köylünün eğlencesi, sarhoşun özgürlüğüdür; kilise bile akıllıca davranarak, şölenlere, şenliklere, panayırlara, insanı neşelendirerek öteki isteklerden ve tutkulardan uzak tutan bu günlük yozlaşmaya izin vermiştir”... Ama gene de gülme, basit insanların savunması, halk için kutsal
“Geç oldu,” dedi William, “insanın vakti azsa serinkanlılığını yitirmemeli; yoksa vay haline. Önümüzde sonsuz zaman varmış gibi davranmalıyız."
"Konuştuğu halk ağzını çok az biliyordum; Pisa’da kısmen öğrendiğim dilden farklıydı; ama sesinin tonundan tatlı sözler söylediğini anladım: “Ne gençsin, ne güzelsin...” gibi bir şeyler söyledi gibi geldi bana. Bütün çocukluğunu bir manastırda geçirmiş bir çömezin güzelliğine ilişkin sözler işitmesi seyrek olur; tersine, fiziksel güzelliğin
368 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.