Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Her şey ne kadar da normal geliyor değil mi? Defalarca gök gürlerken, habire şimşekler çakarken, altındaki bilimsel tecrübemiz ve çözümlememizle basit bir doğa olayı deyip geçiyoruz. Milyonlarca çiçek biterken topraktan "Ne güzel kokuyor!"dan öte bir şey değilmiş gibi geliyor ve üzerine basıp geçiyoruz. Doğal hayattaki şu cümbüşü hiçe sayıp teknolojimize hayran kalıyoruz. Sesler duyuyor, dokunuyor, kokluyor, anlıyor, ayrıştırıyor ve seçiyoruz... Ortalık delilden geçilmezken, inanmak ve anlamak için tepemize alışık olmadığımız bir mucize gelmesini bekliyoruz!
Sayfa 161Kitabı okudu
Ağaç
Ağaç ise döllenen, yani gebe kalan doğa parcasi olarak ata-anadir. Demek ki destan diliyle Oguz'un çocukları ,ata-baba ve ata-ana'dan doğma birer doğa tanridirlar.
Reklam
"Sözlerimi noktalarken, gerçeği ortaya çıkarmanın kolay olmadığı konusunda sizleri uyarmalıyım." dedi. "Tarih boyunca her Aydınlanma Çağı'nı, ters yöne iten bir karanlık çağ izlemiştir. Doğa ve denge yasaları da böyledir. Ve bugün dünyamızda büyüyen karanlığa bakacak olursak, bunun, eşit oranda bir ışığın da büyüdüğü anlamına geldiğini farkederiz. Büyük bir Aydınlanma Çağı'nın eşiğindeyiz ve hepimiz -hepiniz- tarihin en önemli anını yaşayacağımız için kutsanmışız. Tarihin tüm çağları boyunca, yeryüzünde yaşamış tüm insanlar arasında, nihai Rönesans'a tanıklık edecek o kısa zaman aralığında yaşayanlar bizleriz. Karanlık bin yılın ardından bilimimizin, zihinlerimizin ve hatta dinlerimizin gerçeği ortaya çıkardığını göreceğiz."
Sayfa 426Kitabı okudu
İnsanlar ve Doğa
Sümerler ölümden sonra yaşama inanıyorlardı. Buna ilişkin mucize hikayeleri, Toros gümüşü veya Lübnan sedir ağacına karşılık değiştirdikleri küpler aracılığıyla İran'dan Sina'ya kadar yayıldı.
Sayfa 16
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken Gazi'nin üzerinde önemle durduğu konu, toplumu oluşturan bireylerin özgürlük bilincine sahip olmalarıydı. Çünkü "özgürlük olmayan bir ülkede bağımsız bir devlet" kurulamazdı. 1905 yılında Şam'dan Selanik'e giderken arkadaşlarıyla yaptığı bir toplantıda söylediği bu sözler, yeni Cumhuriyet'i yaşatmak için gerekenleri bizlere anlatmaktadır. "Birey toplum içinde, insan olarak "iyi ve kötüyü" ayırt etme özgürlüğüne sahip olabilmelidir. İnsanın özgürlük alanlarını kısıtlayan en önemli öğe, ilk çağlardan itibaren, doğa güçlerine duyulan korkuları kutsallaştırmalarıdır: İlkel insan kümelerinde, ata korkusu ve nihayet, büyük kabile ve kavimlerde ata korkusu yerine geçen Allah korkusu, insanların kafalarında sayısız yasaklar yaratmıştır. Yasaklar ve hurafeler üzerine kurulan birçok âdetler ve gelenekler insanları düşünce ve harekette çok bağlamıştır. O kadar ki, kişisel düşünce ve hareket özgürlüğü gibi bir hak kavramı bilinememiştir."
Bacon'dan beri söylenegelen, modern doğa bilimini ve teknolojiyi yaratma amacının doğa üstüne egemenlik kurmak olduğu masalına kanmamalı. Amaç doğaya değil, insana egemen olmaktı. Bu, dün de böyleydi, bugün de böyle. Bunu Doğulu, Batı terminolojisiyle söylersek, despotizmle doğrudan doğruya insan üzerinde egemen olmakla yaptı; Batılı teknolojik araçları kullanarak yaptı, yapıyor. Birincisinin elinde kırbaç, ikincisinin elinin altında parmaklarıyla dokunduğu düğmeler.
Sayfa 117 - BİR SOHBETİN ARDINDAN... 23. 5. '96Kitabı okudu
Reklam
“Çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanununa açıkça aykırıdır." (Rousseau'dan)
Sayfa 17 - Yapı Kredi Yayınları
Doğa bilimlerinden git gide kovulan metafizik, insan ve toplum bilimlerine sığınmaktadır. Doğayı dönüştürmenin mümkün olduğunu kabul edelim. Ama insan, her zaman ne idiyse o olarak kalacaktır. Çare bulunmaz yetersizlikleri, eksiklikleriyle, değişmez bir "insan doğası" vardır. Böyle olunca da toplumu ıslah etmek neye yarar? Ham hayal... Kısacası François Mauriac'ın "Figaro" gazetesi okurlarına bin yoldan vaaz verdiği, insanlığın Adem'in kişiliğinde işlediği ilk günahtan başka bir şey olmadığıdır. Ayrıca bu görüşün yalnız Hristiyan ideolojisine özgü olduğunu da söylemek de yetersizdir. Zira aynı görüş, ne Tanrı'ya ne de şeytana inanan ve bundan dolayı kendilerini bütün önyargılara karşı aşılanmış sayan bazı küçük burjuva çevrelerinde de yaygındır. Evet, bu kimseler kiliseye gitmezler; ama bin yıllık dinin onlara miras bıraktığı metafizik, değişmezci (yani evrimi reddeden) anlayışı özenle, kıskançlıkla işlerler. Genç öğretmenlere hitap eden falanca gazete yazarı, büyük bir ciddiyetle, insan türünün en büyük eksikliği üstüne yazılar yazar ve bizi her zaman için hapseden bedenimizden, o "deri torba"dan söz eder. Bütün saçmalara, her çeşitten yoldan çıkmalara adanmış zavallı insan doğası...
Sayfa 69 - İlya Yayınları - 19. BasımKitabı okudu
Hasan Âli'nin bireyin bağımsızlığının bilimsel bir temellendirmesini yapmaya çalıştığını görüyoruz. Aynı eğilim, Ömer Hayyam'dan Karl Popper’e kadar pek çok filozofun düşünce sistemini karakterize etmiş, özgürlük taraftarı bu düşünürler, kişinin bir otomat olabileceği tezini nereden gelirse gelsin -dinden veya doğa bilimlerinden-, reddetmişler, insanın bağımsız düşünebilen ve müstakil yargısı olan bir varlık olduğu tezini savunmuşlardır.
Sayfa 490Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.