Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dünya tarihinde yazılmış ilk roman, tabletlere yazılmış. 5000 sene önce de bir öğretmen bugüne benzer durumlarda çalışyormuş. İlginç geldi doğrusu.
Canlılar içinde en tutkulu olan ve en çok arayanın insanoğlu olduğu şüphe götürmez. Bu tutkunun kaynağı, anneyle bebeklik zamanlarımızı tekrar keşfetmeye çalışan yorulmak bilmez arzudan başka bir şey değildir. Arzumuz, ruh hâlimize, yeteneğimize göre herhangi bir biçim alabilir; şiir yazar, müzik dinler, katedraller inşa eder ve öteki gezegenlere uçarız. Her keşfin, her arayışın altında insani arzunun tatmin olmazlığı vardır. İnsani arzu, babanın araya girdiği, toplumsallaştığımız, dili öğrendiğimiz çocukluk yıllarından beri, yitik zamanların peşindedir. Annemizle yaşadığımız cennet günlerini arar dururuz. Başkalarının bizi annemiz kadar sevdiğinden emin olmak isteriz, Ama ne cenneti bulabiliriz ne de sevildiğimizden emin olabiliriz. Aşk, bize cenneti ve emniyeti ararken çıkar gelir. Daha doğrusu biz annemizle yaşadığımız günlerin, yitik zamanların peşindeyken aslında aşka doğru gidiyoruzdur. Yolcu yolunu aradığını hatta bulduğunu sanır ama yolcusunu bulan yoldur.
Reklam
Bu boşluğu doldurabilecek bir şey yoktu . Oysa Vuslat'ı hep bir gölge, loş bir ışık, duvarların renginde kaybolan bir eşya gibi görmüştü.Ortadan kaybolsa da yokluğu anlaşılmayacak kadar sıradan bir eşya .. ``Sevmek için zaman bulamamış , daha doğrusu hiç aramamıştı.
Şirk
Yunus 18) <Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır.” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”.> Ayrı not: Onlar putları şefaat mekanizması olarak gösteriyorlardı. Putlarla daha doğrusu müşriklerin tanıdığı Allah, yeryüzüne müdahale etmiyordu ve onların sesini duymuyordu. Ayrıca putlara karşı da bir kişileştirme yapıyorlardı. Daha doğrusu Allah’a bir kişileştirme yaptıkları için şirke farklı bir boyut kazandırıyorlardı.
Doğrusu, garip bir şeydi; gerçek, kapınızı çalıyor ve siz, "Git buradan, ben gerçeği arıyorum" diyorsunuz ve o da gidiyor. Gerçekten garip.
Sayfa 14 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Geçmişine bütün saygısını, geleceğe ise bütün inancını ya da umudunu yitirmiş bir kuşağa, daha doğrusu bu kuşağın bir parçasına aidim.
Reklam
Her şey onların insafına daha doğrusu insafsızlığına terk edilmiş. .. Türkleri çalıştırdıkları paraya çalışacak tek bir Alman işçi bulamazlardı.
Doğrusu, en tuhafı da, şafak söker sökmez, Tanrı’yla konuştuktan sonra o evden, gizlendiği delikten çıkan bir sıçan gibi —pek de iri olmayan, alt sınıftan bir hayvan gibi, efendilerimizin akıllarına estikçe algılayıp öldürebilecekleri bir yaratık gibi— sürünerek çıkmamdı.Kim bilir, belki onlar da Tanrı’ya inanarak dua ediyorlardı.
Sayfa 193
Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım.
Sayfa 21 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Arthur Schopenhauer, Hayatın Anlamı'nda der ki: "Doğrusu herkes, her zaman belli bir tasa, kaygı, endişe, ıstırap ya da sıkıntı terkibine ihtiyaç duyar, tıpkı bir geminin sağa sola yalpalamadan dosdoğru yol alabilmesi için bir denge ağırlığına ihtiyaç duyması gibi..."
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.