İnsan dolu evde o yapayalnızdı, günlerini yarı karanlık bir köşede, akşamları da pencerenin önünde oturmayı seviyordu. Onun yanında susmak çok güzeldi.Pencerenin önünde ona sokulup oturmak; Uspenski Kilisesi’nin altın kubbeleri üzerindeki, kargaların dönerek uçuştuğu, yükselip alçaldığı, ağır ağır kararmakta olan gökyüzünü seyrederken yanında hiç konuşmadan susmak. O anda konuşmak gelmiyordu içimden, hoş bir özlem doluyordu göğsüme.