Enver'in pek de sadık olmayan yardımcısı Abdülkerim, Britanya ajanı Zaharof'la Ağustos 1918'de bir kez daha temas kurar.
Enver'in 'anlaşma zamanı geldi' dediğini iletir ve ekler Enver ile karşılaştığın zaman 25 milyon dolar hazır olmalı. Zaharoff reddeder.
Bir gezgin seyahat için gittiği ülkelerden birinde ölmek üzere olan bir hayvana rastlar ve hemen yardım etme içgüdüsü ile ona el uzatmak ister. Gezgin, hayvanı yeniden cana getirmek için uğraşırken yerli halktan yaşlı bir kadın gezgini bir süre izledikten sonra: “Artık rahat bırak hayvanı, bırak rahatça ölsün” der. Bu uyarıya rağmen adamın çabasının halen devam ettiğini görünce kadın tekrar: “Onlar burada senden çok daha önce vardılar senin yardımına muhtaç büyümediler, doğada yapacağın en büyük iyilik hiç var olmamış gibi yaşamaktır…” diye ekler.
Euripides Kyklops satyrikon dramasında ağırlıklı ola rak Homeros'tan esinlenmiştir. Sapa bir adada yaşayan tek gözlü dev onun eserinde de yamyamdır, tanrıları ve adaleti umursamaz. Ama Euripides bu karaktere komik unsurlar da ekler. Kyklops sarhoş olup sendeler, yaşlı Silenos'a karşı cinsel arzular duyar, geğirir, yellenir ve bet sesiyle şarkılar söyler. Euripides'in Polyphemos'u Homeros'unkinden biraz daha insancıldır. Şair eserini satyrikon dramanın formatına uydurabilmek için kurguda Satyrler korosuna da yer verir. Homerik hymnoslarda yer alan Dionysos'un korsanlar tarafından kaçırılması temasını maiyetindeki Satyrlerin bir ge miyle onu aramaya çıkmasıyla zenginleştirmiştir. Gemi şiddetli rüzgarlarla Kyklopsların adasına sürüklenince Silenos ile Satyrler Polyphemos'un kölesi olurlar.
KyklopsEuripides · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020507 okunma
En kötü yazar kendine karşı içtenliği olmayandır. Kendine karşı içten olmayan hem kendini, hem de kendi dışındakileri kandırır. Bu nedenle içimde hissetmediğim, bilincimin kabul etmediği hiçbir şeyi yazmak istemiyorum, yazmıyorum.
Size itiraf etmem gerekiyor: İnsan Olması Engellenmiş İnsan kitabını ne zaman okusam yüreğim ıstıraplı yollarda kendi
Sanırım bir insanın hayatındaki en önemli şey, tek başına en belirleyici etken erkek veya kadın olarak doğmak. Çoğu toplumda insanın beklentilerini, etkinliğini, bakış açısını, etiğini, tavırlarını bu belirliyor; hemen hemen her şeyini. Kelime hazinesi. Semiyotik kullanım. Giyin iş. Hatta yem ekler. Kadınlar ... kadınlar genellikle daha az yerler. Doğuştan olan farklılıkları öğrenilmiş farklılıklardan ayırt etmek cidden zor. Kadınların toplum işlerine erkeklerle eşit biçimde katıldıkları yerlerde bile çocuk doğurma ve büyütme işini çoğunlukla onlar yapıyor…
Rüyalarla yakından ilgilendiğim ve bu konuda Jungiyen ekolden başka kaynak tanımadığım için bulduğum her şeyi çölde su bulmuş gibi okuyorum. Bu kitabın faydası rüya analizi ile ilgili bilgileri sistematik olarak derleyip toplamış olması. Dili pek çok çeviriye kıyasla akıcı; anladığım kadarıyla Jungiyen psikoloji çevirmenin ilgi alanına girdiği için dipnot ve ekler bölümünde önemli bir katkısı olmuş. Teorik açıdan el altında bulunması faydalı bir kitap, özellikle de rüya yorumlarken yapılmaması gerekenleri de hatırlattığı için. Jungiyen rüya analiziyle ilgili daha çok kitap çevrilmesini temenni ediyorum. Vaka örnekleriyle beslenmiş metinler harika olurdu.
Büyük şair Edip Cansever. İnsanlar yaşar ve ölür. Bazıları buna şiir yazmayı da ekler ve iyi ki de şiir yazmıştır deriz. İşte öyle bir şair. Mutlaka okuyun. Ayrıca bir şiirini de bırakayım da belki birileri okur:
Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
Ön dişleriyle belli belirsiz
Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
Evet mi hayır mı pek anlamadan.
Ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
Bir tayın dişinde ince taflan
Az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
Yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
Dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.
Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
Süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.
Sonrası Kalır 1Edip Cansever · Yapı Kredi Yayınları · 20222,658 okunma
…akla hayale sığmazlıkla yakalanmakta olan bu düşünceyi tam anlamıyla aktaramaz.” Bunları yazan Conrad, az sonra o ünlü dizesini ekler,
“Rüyadaki gibi, yalnız yaşarız.”
Hiçbir şey, Quinet'nin şu sözleri kadar doğru değildir: "Yaşlılık geldiğinde, onu ileri sürdüğünüze nispeten çok daha az acı buldum. Sefaletin ve yıkımın tepe noktası dediğiniz yıllar, bana gençliğimdekinden çok daha ılıman geldi. Donmuş, ıssız, daracık ve sislere boğulmuş bir tepe beklerken bunun aksine, gözlerimin önünde daha önce açılmamış engin bir ufuk bulunduğunu fark ettim. Hem her şeyi, hem de kendimi daha açık görüyordum." Ardından şunu ekler:
"Siz, duyguların yaşadıkça köreldiğini one sürüyorsunuz. Öyle hissediyorum ki bir yüzyıl boyunca da yaşasam, beni bugün isyan ettiren hiçbir şeye alışmayacağım"
Sanatçıların, antikacıların, tarihçilerin oldukça ilginç bulduklarını tekrarlamamız gereken bu melez yapılar mimarinin her şeyi önceleyen nitelikte bir sanat olduğunu hissettirirler, mimarinin en büyük ürünleri bireysel değil toplumsal olan (ayrıca sağlam eski yapıların kalıntıları, Mısır piramitleri, devasa Hint pagodaları da bu olgunun kanıtlarıdır), dâhi insanlardan çok, gelişen toplumlara ait olan bu yapılar bir ulusun mirasını, yüzyılların yığıntılarını, insanlığın peş peşe gelen buharlaşmalarının tortusunu, kısacası oluşum türlerini temsil ederler. Zamanın her dalgası kendi alüvyonunu bırakır; her ırk binanın üzerine kendi katmanını ekler; her birey kendi taşını yerleştirir. Kunduzlar, arılar, insanlar böyle yaparlar. Mimarinin büyük sembolü olan Babil Kulesi bir kovandır.
Hitler Kavgamda, Yahudileri "nefret ettikleri bu beyaz ırkı melezleştirme yoluyla piçleştirerek yok etmeyi istemekle suçlar ve ekler: "Yahudi, başkalarının kanını zehirler, fakat kendisi. ninkini korur."
Medet bekliyorum vurduğu yerde,
Oralı olmuyor siyah gözlerin.
Gönlümü dağlıyor gördüğü yerde
Kanıma susamış silâh gözlerin...
Her yalan sözüne iftira ekler,
Sayısız suçunu sırtıma yükler.
Cenneti müjdeler, ibadet bekler,
Şeytanın taptığı ilâh gözlerin...
Feryadım asılsız şikâyet değil,
Lâf değil, söz değil, rivayet değil,
Yetim hakkı değil, cinayet değil;
Korktuğum en büyük günah gözlerin...
*Sözlerden çok gözler, gözlerden çok hisler konuşur. Ama gözler sessiz kalmaz,konuşur konuştururdu.*
Herkese merhaba Bugün sizlere Mahi Nur Başol Taş Ev kitabı ile geldim.
Deniz,eşinin zorbalıklarına daha fazla dayanamayıp kızı Farah'ı alıp evi terk eder. Kendine yeni bir düzen kurmaya çalışan Deniz,ise başladığı yerde patronu Oktay ile tanışır ve onla evlenir.
Oktay'ın Kerem adında bir oğlu vardır ve Kerem ile Farah kardeş gibi büyürler ta ki Farah'ın 18.yaş gününe kadar.
O gün Farah'ın dünyası başına yıkılır çünkü Kerem onu annesi ile tehdit ederek evlenmeye zorlar ve Farah'ta annesi için kabul etmek zorunda kalır.
Farah için kabuslarla dolu başlayan hayatı peki bundan sonra nasıl ilerleyecek?
Üvey abisini eşi olarak görebilecek mi?
Kerem neden böyle bir tehditte bulundu?
Evlilikleri nasıl ilerleyecek?
Bu soruların cevabı ve daha fazlası için kitabı okumalısınız.
Yazarın akıcı ve sade bir dili var. Kitap soluksuz bir şekilde akıyor zaten başlayınca bı bakmışsınız kitap bitmiş. Duygu yüklü olan bir kitap,bol alıntı çizeceğiniz,entrikalarla dolu bir kitap. +16 yaş ve üstü herkes okuyabilir.
#Alıntılar
*Zaman gerçekten farklı bir şeymiş. Sadece geçmezmiş. Geçerken, ne var ne yok götürür ama yerine yenisini de ekler gidermiş*
*Karanlığa gömüldüm diye korkma,bazı karanlıklar aydınlık gibidir.*
*Şarkılar değişmezdi. Hissettirdikleri de değişmezdi. Onları değiştiren bizlerdik. Bizim içimizde olan, her an değişen ve bizi de değiştiren duygularımızdı*
Taş EvMahi Nur Başol · Ss Yayıncılık · 202310 okunma